Selâm alır, selâm verir insanoğlu…
Hava gibi, su gibi, yemek gibi doğal ihtiyaçtır bize...
Girdiğimiz ortamda, biriyle sohbette söze başlamanın ilk anahtarı.
Baldan tatlı bu sözün ardından gelir gerisi.
İnsanlığın, sevgi dilinin, medeniyetin,
Hoşgörünün simgesi...
Bir selâm veririz bazen, bin güzellik gelir ardından,
Bin kapı açılır, yol olur bize.
Kalplere dokunan büyülü tılsımdır adeta bir gülümseyişle birleştiğinde,
Cânı gönülden verildiğinde.
Kıymetli kelimeler sandığımızın en çok kullanılması gerekeni…
Verdikçe bitmeyeni, çoğalanı, güzelleşeni…
Sabah uyanır uyanmaz güne, güneşe,
Sevdiğimize, ağaca, çiçeğe, kuşa, kediye,
Tüm evrene gönderilen selâm, bize güzelliklerle geri döner de günümüz bayram olur.
Sokakta bir yaşlıya, markette kasiyere,
Arabasına bindiğimiz şoföre,
Ekmek aldığımız bakkala,
Yolları temizleyen işçiye,
Kargomuzu getiren gence bir gülümseme, “selâm” deme, yüreklere çiçek serper adeta...
Bazen kıymetli bir eşya gibi birine emanet edip sevdiklerimize yollarız selâmımızı.
"Selâm söyle" deriz,
Gönlümüzü, hasretimizi, sevgimizi,
Bir hediye gibi özenle paketleyip, süsleyip,
"Benden selâm götür ona..."
Bazen de o süslü paketlerden bize getirirler de nasıl seviniriz, nasıl, nasıl…
Selâm öyle güçlüdür ki ağızdan çıkıp dağları, denizleri, çölleri aşar da ulaşır gönderilene.
Ama er ama geç ulaşır…
Kuşların kanadında, rüzgârın sesinde,
Ağaçların dallarında,
Irmağın şırıltısında hep bir selâm takılıdır,
Sahibine ulaşana dek çınlar durur yeryüzünde...
O vakit benden de selâm olsun dergimizin okuyucularına içten, gönülden, sevgiyle, saygıyla, muhabbetle...