Reklam kod içeriği yüklenmemiş.
Dilek Tuna Memişoğlu
Köşe Yazarı
Dilek Tuna Memişoğlu
 

Anadolu Kokulu Yazılar -17- Bir Avuç Kiraz Kaç Gülümseme Eder

Bu sabah bizim kiraz ağacı, yeni kızarmaya başlayan meyvelerinden bana bir avuç uzattı. Gün ışığı yapraklarının arasında oynaşırken pek mutluydu. Onun mutluluğu meyvelerinden bana da değdi. Günde ısınmış, sulu kirazlardan bir tanesini yiyiverdim. Daha birkaç yıl önce çocuklarla seve okşaya toprağa kavuşturduğumuz minik fidan büyümüş de bize kirazlarını sunuyordu. Ben biliyorum onun karda kışta nasıl ayakta kaldığını.  Ankara donlarında meyveleri düşmesin diye nasıl kol kanat gerdiğini. Şu bir avuç kiraz pek değerli bizim gözümüzde. Tam diğerlerini de afiyetle yiyecektim ki yan bahçede çalışan işçilerin sesi geldi kulağıma.  “Bizim oğlan” diyordu, “kendi aramış bulmuş işi, motorsikletle sipariş taşıyormuş, asgari ücretten, pek rahatmış , sevindik tabii” ... “Bugün izinli, şu bahçeyi halledelim, akşama o bırakacak beni, yollarda yorulmayacağım”. Diğeri de onaylıyordu onu, “çok iyi yapmış bu devirde böyle iş bulmak zor.” Babasına yük olmadan iş arayıp bulan genci düşündüm. Diğer gençleri…  Okul, sınav, harçlık, gelecek derdiyle boğuşan… Çocukları… Bir kilo kirazın dünya para olduğu geldi aklıma. Dört avuç eder miydi bir kilo kiraz?  Evlerine kiraz götüremeyen babaları. Avucuna, ağzına kiraz değmeyen çocukları düşündüm… Parklara bahçelere meyve ağaçları dikseler ne olur ki? Çocuklar o meyvelerin büyüme yolculuğunu izleseler parka gelip giderken. Uzanıp daldan bir erik, elma koparsalar, bir dal kiraz.  Kirazlardan küpeler yapsalar kulaklarına. Dutlardan yeseler sulu sulu. Varsın elleri yüzleri şekerlensin, mora boyansın…  Sonra gülseler, oynasalar.  Ağaçların arasında koştursalar… Elimde bir avuç kiraz, bahçede sabah güneşi,  Yanda çalışan işçiler,  Yavrusuna eğitim veren saksağanın düzenli aralıklarla çıkardığı tok ses,  Bir serçenin sabah mutluluğu, Arada değip geçen tatlı rüzgâr,  Getirdiği hanımeli kokuları… Hepimiz yeni günden payımıza düşeni almak için çabalıyorduk. “Yazmak lazım” dedim, bu aklımdan geçenleri, unutmadan, çabucak… Avucumdaki güzellikleri masanın üzerine koyuverdim. Boğazıma takılmıştı kiraz yiyemeyen çocukların bakışı. Çocuğu iş buldu diye kendini sevindiren babanın sesi...
Ekleme Tarihi: 10 Haziran 2022 - Cuma

Anadolu Kokulu Yazılar -17- Bir Avuç Kiraz Kaç Gülümseme Eder

Bu sabah bizim kiraz ağacı, yeni kızarmaya başlayan meyvelerinden bana bir avuç uzattı.
Gün ışığı yapraklarının arasında oynaşırken pek mutluydu.
Onun mutluluğu meyvelerinden bana da değdi. Günde ısınmış, sulu kirazlardan bir tanesini yiyiverdim.
Daha birkaç yıl önce çocuklarla seve okşaya toprağa kavuşturduğumuz minik fidan büyümüş de bize kirazlarını sunuyordu.
Ben biliyorum onun karda kışta nasıl ayakta kaldığını. 
Ankara donlarında meyveleri düşmesin diye nasıl kol kanat gerdiğini.
Şu bir avuç kiraz pek değerli bizim gözümüzde.
Tam diğerlerini de afiyetle yiyecektim ki yan bahçede çalışan işçilerin sesi geldi kulağıma. 
“Bizim oğlan” diyordu, “kendi aramış bulmuş işi, motorsikletle sipariş taşıyormuş, asgari ücretten, pek rahatmış , sevindik tabii” ...
“Bugün izinli, şu bahçeyi halledelim, akşama o bırakacak beni, yollarda yorulmayacağım”.
Diğeri de onaylıyordu onu, “çok iyi yapmış bu devirde böyle iş bulmak zor.”
Babasına yük olmadan iş arayıp bulan genci düşündüm.
Diğer gençleri… 
Okul, sınav, harçlık, gelecek derdiyle boğuşan…
Çocukları…
Bir kilo kirazın dünya para olduğu geldi aklıma.
Dört avuç eder miydi bir kilo kiraz?
 Evlerine kiraz götüremeyen babaları.
Avucuna, ağzına kiraz değmeyen çocukları düşündüm…
Parklara bahçelere meyve ağaçları dikseler ne olur ki?
Çocuklar o meyvelerin büyüme yolculuğunu izleseler parka gelip giderken.
Uzanıp daldan bir erik, elma koparsalar, bir dal kiraz. 
Kirazlardan küpeler yapsalar kulaklarına.
Dutlardan yeseler sulu sulu.
Varsın elleri yüzleri şekerlensin, mora boyansın… 
Sonra gülseler, oynasalar. 
Ağaçların arasında koştursalar…
Elimde bir avuç kiraz, bahçede sabah güneşi, 
Yanda çalışan işçiler, 
Yavrusuna eğitim veren saksağanın düzenli aralıklarla çıkardığı tok ses, 
Bir serçenin sabah mutluluğu,
Arada değip geçen tatlı rüzgâr, 
Getirdiği hanımeli kokuları…
Hepimiz yeni günden payımıza düşeni almak için çabalıyorduk.
“Yazmak lazım” dedim, bu aklımdan geçenleri, unutmadan, çabucak…
Avucumdaki güzellikleri masanın üzerine koyuverdim.
Boğazıma takılmıştı kiraz yiyemeyen çocukların bakışı.
Çocuğu iş buldu diye kendini sevindiren babanın sesi...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rotayonhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.