Daha geçtiğimiz hafta gencecik doktorların mezuniyet sevinçlerine ortak olmuştum.
Her birinin gözlerindeki ışıltıyı, umudu, heyecanı görüp umutlanmıştım.
Her birini ayrı ayrı dualamıştım; sevdikleri bölümü kazanıp şifa elleriyle canlara dokunsunlar, mutlu, sağlıklı bir ömür geçirsinler diye.
Dün bir doktorumuzu, yanında bir kızımızı kaybettiğimizi okuyunca içim yandı.
Fotoğraflara bakamadım bir süre, bakınca da detaylı inceleyemedim.
Yüreğim elvermedi.
Bir poliklinik odası, yerlere saçılmış eşyalar, her yer kan…
Bembeyaz doktor odası kana boyanmış.
Bembeyaz önlük…
Bu kaçıncı acı…
Yitip giden canların ailelerini düşündüm, evlatlarını, ana babalarını…
Taze doktor kendi kızımı sonra…
Arkadaşlarını…
Aynı saatlerde ülkemin birçok fakültesinde yeni doktorlarımız mezun olup “hekimlik andı” içerken, diğer yanda tecrübeli bir doktorumuz can veriyordu…
Duymasınlar istedim.
Görmesinler.
Üzülmesinler…
Heyecanları solmasın…
Mümkün mü?
Baktım hepsi bir bir paylaşımlar yapıyorlar meslektaş ağabeyleriyle ilgili…
Ben de bir şeyler paylaşayım istedim; yazdım, sildim, yazdım, sildim…
Ah diyecek çok şey var!
“Bu son olsun” diye dua ediyorum tüm kalbimle.
Herkes gibi içim dolup taşıyor.
Dayanamıyoruz artık, yüreklerimiz kaldırmıyor.
Beyaz önlüklere doktor kanı damlamasın.
Canlar yanmasın, analar ağlamasın.
Ateş düştüğü yeri yakmasın…