Tatil beldelerinin ışıltılı gecelerinin, deniz mavisinin ardında birbirinden farklı hayatlar yaşanıyor.
Güneş hepimizin üstüne aynı doğarken, herkes kendi kısmetince paylanıyor dünya nimetlerinden.
Bizim karavanımız orta halli, yollarda arıza çıkarabilen, zar zor sığdığımız minübüsten bozma bir araçken; tam donanımlı, arkasında motosikleti hazır duran son model lüks karavanlar görüyoruz yollarda.
Geçim derdiyle ayakta kalmaya çalışan işletme sahipleri, az paralarla tüm gün koşturan temizlik görevlileri, garsonlar…
Lüks otellerden çıkıp son model arabalarında dolaşan zengin bir sınıf; çadırını sahile kurup peynir ekmek domatesle doyan, denize giren aileler..
Yollarda kâğıt toplayıcıları, sersefil gençler..
Bir top dondurma 20 TL olduğunu anlayınca üç çocuğuna “ikişer top dondurma alsa kaç para eder”i hesaplayıp geri dönen babalar…
Kişi başı girişin en az 270 TL olduğu su parkına giremeyip uzaktan izleyen gençler, çocuklar…
Geçen yıllardan yanan ormanların boş kalan yerleri, yeni yangınlardan kalan üzücü siyahlık; araba pencerelerinden atıldığı besbelli plastik ve cam şişeler, sigara izmaritleri, paketleri, çocuk bezleri neler neler…
O cânım sahillerde de benzer manzaralar…
Açlık ve susuzluğa terk edilen bir dolu köpek, kedi…
Gözlerinde sevgiyle karışık çaresizlik duygusu…
Tatil beldelerinin sosyal medyada görünen parlatılmış yüzünün yanında, arka planda insanın yüreğini burkan hikâyeler de dönüyor her yeni günle.
Güneş dağların, denizin üstünde yükselirken, her canlı nasibini toplamak için yeniden açıyor gözlerini dünyaya…