İrlandalı yazar Claire Keegan’ın “Emanet Çocuk” kitabı, varlıklı bir ailenin yanına emaneten bırakılan fakir çocuğun yaşadıklarını anlatıyor.
Küçük kızın yürek çarpıntılarını yüreğimde hissederek bir solukta okuyuveriyorum.
Diğer yanda yine bir İrlandalı yazar Frank Mccourt’un “Angela’nın Külleri” kitabını TRT Radyo’da dinlemedeyim.
Yazarın kendi çocukluğunu kaleme aldığı kitabın cümlelerinde, Küçük Frank’in yoksulluğun akıl almaz sınırlarında dolaşan adımlarını takip ediyorum.
Çocuk yüreğinin en derinlerinde geziniyorum.
Gerçek dünyanın cümleleri ise kitaplarınkinden daha ağır geliyor bana…
Bakımsızlık, sevgisizlik ve açlıktan sessizce göçüp giden yavrunun haberini izledik günlerce…
Nasıl olur, neden? Diye sorduk durduk, vahlandık…
Daha birkaç gün önce 12 yaşlarında zihinsel engelli kız çocuğunun ölümü ve belki bundan çok ailesinin sahiplenmeyişi yüreğimizi deldi geçti.
Elbette biz hikâyelerin bir kısmını biliyoruz, tamamında ne olaylar yaşandı, aileler ne durumda, nasıl bu hale gelindi?
Sadece gördüğümüz kadarı üzüyor bizleri.
Her gün yanımızdan yüzlerce film akıyor, bazılarına şahitlik ediyor gözlerimiz.
Geçen metroda bir anne gördüm, elinde çocuğunun sağlık raporları, fotoğrafı, tedavi masrafları için yardım istiyordu.
Çok var böyle aileler, çaresiz kalan…
SMA’lı çocuklar nasıl çoğaldı…
Sokakta yalın ayak dolaşan bebelere ne demeli?
Çöp kutularında işe yarar bir şeyler arayan…
Yüzlerinde hüzün gölgeli gülüşler….
Çocuklar dünyamızın masum süsleri olmaya adayken, acı yüzleri oluyorlar.
Farklı coğrafyalar, kültürler…
Üzülen, ağlayan, yorgun ve bezgin çocuklar…
Uzanıp dokunuvermek istiyor insan.
Yüzlerine düşen saçları şöyle kenara alıp, gözlerinin içine bakmak, “güvendesin, artık her şey senin için daha kolay olacak çocuk, inan bana” demek.
Onlar için daha yaşanılır bir dünya bırakmak için uğraşmak…
Zor..
Biliyorum…
Buraya cümleler bırakmak kadar kolay değil bu hayalimin gerçekleşmesi.
Ama bir şeyler de yapmalı bu kıymetli emanetler için…