Fırının önünden geçerken yeni çıkmış taze ekmek kokusu çevirdi bizi yolumuzdan.
“Anne nasıl güzel ekmek kokuyor” dedi çocuk masumluğunda.
“Evet annem, taze ekmek kokusu…”
“Hadi gel bir tane alalım, yeriz yolda giderken…”
Güleryüzlü fırıncı amca taze somunları diziyordu vitrine.
Şekil verdiği hamurları salıyordu ateşin içine.
Bir somun sardı kâğıda.
Tutuşturdu yavrunun eline.
Ay çörekleriyle bakıştık bir an.
Bir ekmeğin iki katı fiyat biçilmiş ay çörekleri dizi dizi dursa da ekmeği tercih etmekten mutluyduk.
“Anne sen köşeyi seversin” deyip, ucunu kopardı uzattı.
Sıcak somunu alan yavru mutlu, ben mutlu yürüdük İstanbul sokaklarında.
Ekmek kokusu ve anne-çocuk sıcaklığı bıraktık ardımız sıra.
Dünyanın vazgeçilmez kokusudur ekmek kokusu.
Dünyanın büyük kaygısıdır ekmek kavgası.
En zor kazanılandır ekmek parası…
Tüm yaşadığımız telaşların ardındaki nesnedir şu elimde tuttuğum nimet.
Onun içindir yere düşünce öpüp başımıza koymamız.
Yerde bulunca alıp kenara bırakmamız kurt-kuş yesin diye.
Ekmeksiz kalmasın hiç bir can, ev, yuva.
Hep kokusu sarsın sokağımızı, evimizi.
“Ekmek kavgası” olmasın yaşamın özeti.
“Barış ekmeği” girsin kursağımızdan.
Savaş sadece harflerden ibaret bir kelime kalsın dilimizde…
@diletuna