Kurşun dökme geleneği Türklerde Orta Asya’dan ve Şamanizm’dn kalma çok eski bir inanış.
O dönemlerden beri her obanın, mahallenin, köyün bir kurşun döken teyzesi, ninesi olurmuş.
Nazara, hastalıklara karşı çocuklar, genç kızlar, kadınlar kurşun döktürürlermiş.
Şimdilerde bu gelenek, inanış azalsa da izleri hâlâ devam ediyor.
Küçüklüğümüzde mahallemizde Hatice Teyze dökerdi kurşunu.
Tepside bir tas su, kuru soğan, iğne olurdu.
Kurşun döktüğü kişiye çarşaf örter, tepsiyi başının üstüne tutar, küçük tavasında erittiği kurşunu pat diye dökerdi suya.
Bu işlemi üç kez tekrarlardı ard arda.
Sonra suda katılaşan kurşunun şeklini kendince okurdu.
Anlamlar çıkarırdı.
İğnecikler varsa, göz göz olmuşsa kurşun, “nazar var” derdi.
Hele bir de suya bıraktığında etrafa patlayıp yayılmışsa nazar ve göz büyük demekti.
Kurşun döktüğü kişiye sudan bir iki yudum içirir, eline yüzüne sürerdi.
Son bir kurşun daha eritip evin dış kapı eşiğine dökerdi.
Yıllar geçti, benzer ritüeli İç Anadolu’da Hatice teyzeden sonra, Mezopotamya topraklarında Halime teyzeyle yaşıyorum.
“Nasıl yapıyorsun bana gösterir misin?” Diyorum.
Gülümsüyor, işe koyuluyor.
Evinin yanındaki kulübede ocağını yakıyor.
Üstüme bir şey örtmeden, küçük kaşığında kurşunu eritip, başımın üstünde tuttuğu kalburdaki su dolu tasa döküveriyor.
Bu arada kendince bir şeyler okuyor.
Başımın üstünde keskin bir ses.
İlkinde kurşun suya düşünce etrafa sıçrıyor.
“Nazar var sende” diyor ciddiyetle.
İki sefer daha yapıyor aynı işlemi.
Ardından bir anda suyu yüzüme serpeliyor, şaşırıyorum, sonra gülüşüyoruz.
Eski bir geleneği tekrarlamak hoşuma gidiyor.
Böyle Anadolu kadınlarıyla tanışmak.
Varolduklarını bilmek…
Ve niyet ediyorum yoluma daha çok çıksınlar, ellerini sımsıkı tutayım o toprak kokulu kadınların…
Dilek Tuna Memişoğlu