Ayasofya 24 saat yaşayan bir ibadethane.
Bir müze.
Bir cami.
Eski kilise.
Her gördüğümde mutlu olduğum kutsal yapı…
Bayramda gittiğimizde uzun sıralardan sonra girebildik bahçesine.
Biraz özenli girilmesi için kenarda bir yerde tek kullanımlık elbise ve örtü alabiliyorsunuz.
Namaz saatine denk geldiği için ana bölüme almadılar ibadet bitene kadar.
Kadınlar bölümüne geçip biraz oturdum, kendimle kaldım.
Burası da oldukça kalabalıktı.
Ana bölüme geçip biraz içini dolaştım.
Tavandaki süslemeleri, resimleri inceledim.
Sonra bir köşeye oturup Ayasofya’nın ruha iyi gelen enerjisini çektim içine.
Tabii öyle kalabalıktı ki bu durumda insanın kendiyle kalması zor olabiliyor.
Bir yanda namaz kılanlar, dua edenler, diğer yanda bol bol fotoğraf çekenler, oturup sohbete duranlar, yerde emekleyen bebekler, koşturan çocuklar, Kuran okuyan lar, Kuran okurken çekim yaptıranlar…
Her milletten, yaştan insan.
Ve kediler…
Hepsi bu ruhani evin konuğu olmuşlar bir süreliğine.
Nasiplerine düşeni almak niyetiyle.
Ayasofya bir ana gibi kucaklamış, sarıp sarmalamış bizi.
Dünyanın karmaşasından bir parça huzur ararcasına sığınmışız çatısının altına.
Gitmediyseniz gidin, gezin, görün.
Bir de siz soluyun o ortamı.
Kalabalığın içindeki sessizliği duyabilenler arasına katılın, derim…
Dilek Tuna Memişoğlu