Yeni bir yıla çok az zaman kala benim için birçok şey aynı aslında.
Yine erkenden güne suyla başlama.
Ardından bir kahve.
Suda eriyenlerden değil ama.
Filtre kahve.
Yeni çekilmiş çekirdeklerin sıcak suda yavaş yavaş demlenmesiyle oluşan…
İçine bazen azıcık süt.
Benim gibi erkencilerin daha da uyanık olmasını sağlıyor şu fincandaki güzel kokulu iksir.
Kediler de seviyor mu ne bu kokuyu?
Ne zaman kahve içsem Limon yanımda.
Böyle çok fotoğrafımız var bizim.
Hoşuma gidiyor yanıma gelince.
Arada miyavlıyor.
“Ne istiyorsun?” Diyorum.
Mama veriyorum yok, “dışarı çakmak mı istiyorsun?”
O da değil.
Gitmiyor yanımdan.
Oturup düşünüyoruz birlikte.
Gecenin siyahında uykusuz bırakan düşünceler, sabahın erkeninde de peşimizde.
Sıcacık battaniye bize huzur verirken, soğukta kalanlar geliyor aklımıza.
Kar altında yürüyen, uyuyan askerler.
Şehit verdiğimiz gençler.
Kayıplar.
Onların yakınları…
Her gün öldürülen çocuklar.
İnsanlar.
Savaş diyemiyorum, bir katliam var yanı başımızda.
Toprağa eğilsek kulağımızı koysak çığlıkları duyacağız, o denli yakın.
Acı var dünya toprağında.
Gözyaşı var.
Kan var…
Tüm vahşet ve korku filmlerinin en kötüsü oynuyor her saniye.
Sahne sahne izliyoruz sadece.
Yeni bir yıl yaklaşırken evet her sabah kahvemi içiyorum ama tadı yok içtiğimin.
Onca acı varken gülsek de yarım bir yanımız.
Belki de Limon bunun için miyavlıyor arada sebepsiz.
Onlar saf duyguyla daha çok hissediyor bunları.
İnsanlığın tam da ihtiyaç duyduğu bu belki de.
Katılaşmış duyguların, yüreklerin saflaşması, temizlenmesi.
Gerçek sevgi…
Hepimizin ihtiyaç duyduğu…
Dilek Tuna Memişoğlu
İnstagram: @diletuna
Twitter: dile_ tuna