Gece bizimleydi.
Evden yapıp getirdiğim köfteyi paylaştık onunla.
Konakladığımız yerde bizi bekledi.
Sabah kapıyı açar açmaz tatlı gözlerini dikmiş halde karşıladı beni.
Biraz su verdim içti.
Köpek maması yoktu yanımda, bir yumurta kırdım, az ekmek, üstüne süt.
Hepsini yemedi.
Belli ki ev köpeği, birileri bırakmış buralara.
Sevilmek, oynamak istiyor.
Az korkuyorum evet.
Boyu benim kadar.
Küçük küçük yaklaşıyorum sevmeye.
Hepimiz gibi en çok sevgiye ihtiyacı var onların da.
Tabaktaki domates, salatalık, bibere gelince.
Ben köpüşü doyurayım, onunla oynayayım derken, güler yüzlü bir kadın eli uzattı bunları bana.
“Günaydın” dedi.
“Sakarya’dan geliyoruz, bahçemizden, organik hepsi.”
“Yanlış anlamazsanız paylaşmak istedim sizinle.”
Ah almam mı?
Bu sessiz dağ başında ta Sakarya’daki bahçeden neler gelmiş soframa.
Hem de kahvaltı hazırlıyorken.
Hem de dalından sebzeleri çok seviyorken.
İnsanın kısmeti gelip buluyor işte böyle onu.
Bu güzel köpeğin kısmeti geceden beri bizim elimizden, bizimki Karadeniz dolaylarından açıp gelip Ege’den…
Ah güzel döngü.
Ah hayran olduğum karşılaşmalar.
Hâlâ var olan saf enerji.
Bu sabah da kuş ve horoz sesleriyle uyandığım şu sakin beldede dokundun yüreğime.
Avucuma aldım, cümleler kurdum, buraya serpeledim onu.
Sizler de okuyun, sizlere de değsin bu sevgi enerjisi diye…
Ve kelebek etkisi yayılsın evrene.
Sevgi katlanarak çoğalsın, çoğalsın…
Dilek Tuna Memişoğlu
@diletuna