Biz evlerimizde uyurken, çadırlarında yanıyor bebekler.
Bomba ateşinde kavruluyor bedenleri.
Sığındıkları çadır bezi kefenleri…
Biz doyarken sofralarımızda, açlıktan ölüyor çocuklar…
Buğday tanesi topluyor minik eller.
Parmaklar bulduğu her bir taneyi seçip biriktiriyor avucunda.
Bir damla suya kavrulmuş dudakları.
Yağmur suyu topluyor elleri…
Bir Kerbela kurulmuş Gazze sokaklarına.
Kaçsalar kaçamıyorlar.
Dursalar bomba var üstlerine yağan.
İnsanlık en kötü nasıl ölürse öyle ölüyor Gazze’de canlar.
En kötü savaş filmleri sahnelerinin gerçeği yaşanıyor bir adım ötemizde.
Dünya susuyor zulme.
İmrenerek baktığımız Batı uygarlığı.
Kutsallıkla eş görülen Arap ırkı.
Hepsi izliyor film gibi.
Hepimiz izliyoruz.
Öyle alıştık ki ekran karşısına geçip hızla akan görüntülere.
Öyle kanıksadık ki zulmü.
Yıllarca Afrika’da ölen çocukları nasıl izlediysek Gazzeli çocukların da işte öyle izliyoruz ölümünü…
Bosna’daki katliamda nasıl bakakaldıysak, öyleyiz yine.
Doğu Türkistan’da, Yemen’deki yavruların sesini nasıl duymuyorsak…
Zulüm bitmiyor bu evrende.
Sınav bitmiyor.
İnsanlık bitse de.
Acı var yerde, gökte.
Kan rengi bulutlar.
Toprak…
Seyir eden dünyanın, seyreden insanları olmuşuz…
Yüreğimiz yansa da, barış çağrıları yapılsa da yönetenler bildiğini okuyor.
Dünya Kerbela Meydanı adeta.
Dünya bir hayal perdesi bizlere…
Vicdanımızı nasıl arındıracağız bu zulümle izleyici olmaktan?
Nasıl?
Bilmiyorum…