Sütlü Türk kahvesi almış kendine.
Benimkisi sade.
Sütlü kahveyi görünce eskilere gitti geldi ruhum.
Önceleri çocukların kahve içmesi doğru sayılmazdı nedense.
Belki yokluktan.
Belki kahvenin büyüklere has özel bir içecek olduğunu düşündüklerinden.
Belki de çocukların her dediğini yapmamak için.
Ama çok isteyen yavrulara azıcık kahveyi sütle cezvede bir taşım kaynatıp sunarlardı, şeker de olurdu elbet.
Bazı yaşlılar da sever sütlü Türk kahvesini.
Yumuşak içimiyle onların boğazını yumuşacık ettiği gibi ruhlarını da çocukluklarına doğru uçuruverir sütlü kahvenin lezzeti.
Bugün de bizim ruhumuzu pamuk misali sardı sarmaladı sütlü ve sade Türk kahvesinin sıcak tadı.
Sohbeti…
“Kendine ait bir alanda kalmalısın her gün biraz da olsa” dedi oğlum bir kahve arasında yaptığımız sohbette…
Bir alan oluşturmalısın sana özel…
Kitap okumak bazen.
Bazen bir müzik aralığı kadar.
Bir kedinin mırlamalarıyla oturup hayallere dalacak kadar kısa bir süre…
“İyi gelecek bak annem” dedi.
Biliyorum, yapıyorum elbet ama sık değil.
Herkese iyi gelir kendiyle geçirdiği özel anlar.
Yenilenir insan.
Özel hisseder.
Anda kalır.
Temize çeker duygularını.
Kendimize özel anlarda, odalarda, geçitlerde başka biz olarak çıkarız çoğu kez.
Bunu biliriz de yapmayız işte.
Söz verdim bugün.
“Daha çok deneyeceğim” dedim.
Şu dünya telaşında, onca maddenin ağırlığında, değerli mânâları bulmak için kendimle kalacağım.
Denerken de anlatacağım cümle cümle.
Derin hazineler bulacağım belki de.
İnanıyorum…
Dilek Tuna Memişoğlu