Bu toprakları ve yüreklerimizi sarsan, parça parça eden depremin üzerinden bir yıl geçip gitmiş.
Koca bir yıl.
Kayıplar, acılar, evsizlik, yokluk, damı akan konteynerler, ısınmayan, elektrikli ısıtıcıyla, sobayla ısınırken bazen alev alan çadırlar.
Çadırlarda ölen çocuklar.
Çamura bulanan ayaklar.
Vicdanlar.
Yıkık kentler.
Sönmüş ocaklar, umutlar.
Kayıp zamanlar….
Geçen yıl bu vakitlerde ülkece büyük bir acının içinden geçerken cümleler yazmışım kendimce.
Unutulmasın diye kitabımın sayfalarına da koymuşum.
Unutulmasın ki dersler çıkarılsın bu büyük acıdan.
Yürüyüp gitmeyelim yaşananları ardımız sıra bırakıp…
Depremden dersler çıkardık mı peki?
Kayıpları aradık mı birlikte?
Ne kadar sardık yaraları?
Ne kadar kucakladık onları?
Ne kadar uzandı ellerimiz?
“Kendi şehrine, toprağına yabancı olur mu insan?” Diye başlık atıp yazmışım geçen yıl bu zamanlar.
Ve devam etmiş cümlelerim:
Kendi şehrine, toprağına yabancı olur mu insan?
Kendi yüreğine?
İnsanlığından utanır mı?
Yemekten, içmekten, gülmekten?
Çocuğunu sevmekten?
Sıcak evinde oturmaktan?
Kül rengi bir zaman,
Kayıp anlar,
Tazeliğini yitirmiş günler,
Geçit vermez geceler…
Elini uzatmak,
Bir yaralı gönüle dokunmak,
Yüzleri güldürmeye çalışmak…
Ne yapsan yetememek,
Yetişememek,
Çaresizliğin derin sızısı…
Kimse yok mu sahi bizi bu kâbuslardan çıkaracak?
Kimse yok mu kayıpları bulacak?
Yaraları saracak?
Yetim yüzleri güldürecek?
Kimse yok mu şu toprakların yazgısını tertemiz yazacak?
Kayıp bizleri tutup bulacak karanlıklardan?
Kayıp insanlığımızın tüm erdemlerini sil baştan temize çekip yüreklerimize pay edecek kimse yok mu?
……….
*Depremde göçüp giden tüm canlara Allah’tan rahmet; kalanlara sabır ve daha güzel bir yaşam dilek, temenni ve duasıyla …