En çok gecenin karanlığında,sessizliğin güçlü adımlarıyla dost,arşınlıyordu kimsesiz sokakları.
Bir umut kırıntısı göğsünde, bir kıvılcım gözlerinde, derin derin nefes alıp yıldızları kokluyordu...
İnsanların gölgesinden bile kaçardı.
Varlığı korkunç olanın, gölgesi bile zarardı çünkü...
Nezaman birine el uzatsa o el hiç boş kalmadı,
nezaman ki kendisi el arayıpta boşluğa tutunan elleriyle kalakaldı,işte ozaman anladı veren el herzaman alan el olmaz...
Varlığını sorgularken buldu aslında doğru cevabı;
"Birilerinin baktığı, birilerinin gördüğü, birilerinin duyduğu kadarsın...
Nezaman ki birilerinin sevdiği oldun.
İşte ozaman varsın. " Peki bu Sen misin?
Gülüşüyle aydınlanırdı gece, kahkahasıyla kucaklardı güneşin ışıklarını.
Dilinde hep neşeli melodilerle doldururdu bütün zamanları...
Kulağında kuş cıvıltısı, göğsünde kelebek,
gözlerinde rengarenk çiçekler bezenirdi herbir adımında.
Mutluydu ve mutluluk dağıtıyordu.
Evrende varlığını bildiği herşeyi seviyordu..
Şahit olması gerekmiyordu...
Samimiydi, sıcaktı.
Birisi ona zarar mı verecek, bu imkansızdı...
İşte böyle baktığı hayat en hazırlıksız anında, en beklemediği yerden acıttı...
Aşık oldu...herşeyi olan, hayatının varlığından karanlık bir darbe aldı...
Tüm evren siyaha büründü. Kuşlar öldü, çiçekler soldu, melodiler sessizlikte kayboldu...
Hatırladın mı? Bu Sen misin?
Her yeni güne öfkeyle uyanıyordu.
Bir kelime duysa mısralar dizilecekti kararmış sözlüğünden...
İsyanını bastıramıyordu seyir halinde ilerlerken kötülüğün rotasında.
Tüm dünyaya savaş açmışken yalnızlığıyla,yolundan dönmeyi nasıl düşünebilirdi ki!
Yüreğinde kabaran tüm öfkesini sesinin volümüyle detaylandırıyor ve öyle saçıyordu evrenin herbir köşesine...
Asabi diyorlardı O'na...
Selam bile verilmez derlerdi...
Ah bu bencillik, bu sahte gülümsemelerle yayılan samimiyetsizliğin yavan kokusu...
Nasıl da rahatsız ederdi en yoksun hissettiği yerlerini...
Düşün!Bu mu Sensin?
Zihninin, ruhunun, kalbinin her zerresinde yaşayan çocuk eşlik ediyordu yalnızlığına.
Kanayan yaralarının ıslaklığıyla bezenen varlığını, yok olan umutlarıyla kurutuyordu...
Hangi manzara renklendirirdi bakışlarını,
hangi ses coştururdu içindeki dilsiz çocuğu,
hangi makas keserdi zincirlenmiş bedenini?
Bir şey yapmalıydı! Kendini attığı kuyulardan özgürleştirecek bir dala tutunup bir nefeste göğe yükselmeliydi.
Peki ama nasıl olacaktı bu?
Bir pencere açtı önce aydınlığa yüzünü çeviren, derin bir nefes aldı akciğerlerini patlatacak kadar...
Gözlerini kapattı, rüzgarın tenindeki dalgasına, kuşların kulağındaki notasına bıraktı kendini...
Ayak parmaklarından ısınmaya başladı kalbinin soğukluğuyla buz tutmuş bedeni..
Yüzünde bir tebessüme bağlandı yeniden doğan umutları...
Aydınlandı zihnindeki tüm sorular...
Neden kendini gömmüştü ki?
Oysa yaşamayı seçip herşeyi öldürmeyi seçebilirdi. Önce biraz kızdı kendine..
Sonra dedi ki "Acılarımla çoğalmasaydım, pişmanlıklarımla azalacaktım.
" Şimdi yeniden başlama zamanıydı...
Herşey onun için vardı...
O da herşeyi kucaklamaya hazırdı..
Tanıdık geldi mi, Sen misin?
Hepsi birer Sen, hepsi birer Ben, hepsi Biz...
Ben kararımı verdim.. Kucaklayacağım şeyler var...
Peki Sen?Hangisi Sensin!