Leyla, bulutlarla yarıştığı çocukluğundan kader çizgisiyle ayrılıp çocuk anne rolü üstlenen abla Leyla... Elinde çomak sallayarak dilindeki türküyle şenlendiği köyünün ortasında anne babasız kaldı aynı gün aynı saatte... Arkasından sıraya girmiş dört kardeşiyle. Toprağı suyla karıştırıp hamur yaparak oynadığı evcilikten, unla suyu karıştırıp ekmek yapmaya başladı. Birkaç gün komşular acıdı haline yemek getirdi, ekmek getirdi.Sonra hepsi eksildi kapıdan. Aş lazımdı kardeşlerine, iş lazımdı evlerine. Sahipsiz kalınca geceleri akıttığı gözyaşlarıyla gaddarlaşıp büyüttü kendini. 14 yaşına geldi.Güzelleşti, kadın vücudu oturmaya başladı. Onu sahipsiz bırakan köylüler kendilerince bir yol buldu ve köyün ipe sapa gelmez ergeniyle nikahladılar Leyla'yı... Düğün günü bile eve uğramayan bir kocası vardı artık dört kardeşinin yanında.Böyle büyüdü, evli ama olmayan bir kocayla. En azından kocasının ailesinin sunduklarıyla kardeşlerini daha güzel besleyebiliyordu.Tek şükrü bu oldu yıllarca... Tarık, köydeki bütün kızların göz süzmeleriyle keşkeleriyle gezerdi meydanlarda... Uzun boylu, geniş omuzlu, yemyeşil parlak gözleriyle bakmaya doyulamayan bir delikanlı.Babasının verdiği bir söz yüzünden hiç bilmediği görmediği bir kızla evlendirilip,birde baba olmuştu ergen yaşında. Nekadar geç olsa okadar iyiydi eve gitmesi.. Öfkeliydi babasına da en az onun kadar suçsuz olan karısına da... Aklı da ruhu da kalbi de başka bir hayattaydı Tarığın... İlkbahar dan yaza dönmüş bir hava vardı dışarda. Tarih ne ay zaman ne bilmiyordu. Köyde bunların bir önemi yoktu... Hayvanlar otlamaya başlayınca ilkbahar, buğdaylar hasat olunca yazdı onlar için. Hayallerine tutunmuş yürürken saçları iki yana örgüyle toplanmış ay yüzlü bir kız gördü. Kalbi çırpınmaya başladı, göğsü sıkıştı. Düş müydü bu kız yoksa, başına güneş geçmiş olmalıydı. Bir ağaç gölgesine oturup kızı izlemeye koyuldu. Üç beş koyunu otlatmaya çalışırken okadar acemi ve o kadar sevimliydi ki... Çok gülüyordu. Kızı takibe almaya başladı evini öğrendi. Aşağı köyde yaşıyordu kız. Sessizce izledi.. Hava kararınca kendi evine döndü. Bütün gece kızı aklından çıkaramadı. Bir an önce sabah olsun diledi.Ertesi gün aynı saatte gitti yine saatlerce izledi.Günler günleri kovaladı. Hergün izledi sıkılmadan... Kalbi başka atıyordu onu görünce... Bir gün canına tak dedi ve yanına gitti.
Anasayfa
Yazarlar
Hülya Ölçücüoğlu
Yazı Detayı
Bu yazı 3010+ kez okundu.
BEKLENTİLERİN GÖÇÜ 1. BÖLÜM
Leyla, bulutlarla yarıştığı çocukluğundan kader çizgisiyle ayrılıp çocuk anne rolü üstlenen abla Leyla... Elinde çomak sallayarak dilindeki türküyle şenlendiği köyünün ortasında anne babasız kaldı aynı gün aynı saatte... Arkasından sıraya girmiş dört kardeşiyle. Toprağı suyla karıştırıp hamur yaparak oynadığı evcilikten, unla suyu karıştırıp ekmek yapmaya başladı. Birkaç gün komşular acıdı haline yemek getirdi, ekmek getirdi.Sonra hepsi eksildi kapıdan. Aş lazımdı kardeşlerine, iş lazımdı evlerine. Sahipsiz kalınca geceleri akıttığı gözyaşlarıyla gaddarlaşıp büyüttü kendini. 14 yaşına geldi.Güzelleşti, kadın vücudu oturmaya başladı. Onu sahipsiz bırakan köylüler kendilerince bir yol buldu ve köyün ipe sapa gelmez ergeniyle nikahladılar Leyla'yı... Düğün günü bile eve uğramayan bir kocası vardı artık dört kardeşinin yanında.Böyle büyüdü, evli ama olmayan bir kocayla. En azından kocasının ailesinin sunduklarıyla kardeşlerini daha güzel besleyebiliyordu.Tek şükrü bu oldu yıllarca... Tarık, köydeki bütün kızların göz süzmeleriyle keşkeleriyle gezerdi meydanlarda... Uzun boylu, geniş omuzlu, yemyeşil parlak gözleriyle bakmaya doyulamayan bir delikanlı.Babasının verdiği bir söz yüzünden hiç bilmediği görmediği bir kızla evlendirilip,birde baba olmuştu ergen yaşında. Nekadar geç olsa okadar iyiydi eve gitmesi.. Öfkeliydi babasına da en az onun kadar suçsuz olan karısına da... Aklı da ruhu da kalbi de başka bir hayattaydı Tarığın... İlkbahar dan yaza dönmüş bir hava vardı dışarda. Tarih ne ay zaman ne bilmiyordu. Köyde bunların bir önemi yoktu... Hayvanlar otlamaya başlayınca ilkbahar, buğdaylar hasat olunca yazdı onlar için. Hayallerine tutunmuş yürürken saçları iki yana örgüyle toplanmış ay yüzlü bir kız gördü. Kalbi çırpınmaya başladı, göğsü sıkıştı. Düş müydü bu kız yoksa, başına güneş geçmiş olmalıydı. Bir ağaç gölgesine oturup kızı izlemeye koyuldu. Üç beş koyunu otlatmaya çalışırken okadar acemi ve o kadar sevimliydi ki... Çok gülüyordu. Kızı takibe almaya başladı evini öğrendi. Aşağı köyde yaşıyordu kız. Sessizce izledi.. Hava kararınca kendi evine döndü. Bütün gece kızı aklından çıkaramadı. Bir an önce sabah olsun diledi.Ertesi gün aynı saatte gitti yine saatlerce izledi.Günler günleri kovaladı. Hergün izledi sıkılmadan... Kalbi başka atıyordu onu görünce... Bir gün canına tak dedi ve yanına gitti.
Ekleme
Tarihi: 06 Ağustos 2024 - Salı
BEKLENTİLERİN GÖÇÜ 1. BÖLÜM
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(3)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.