Bir kavanoz reçeldi hayatım.
Kaşıklar dolusu tüketemediğim.
Bazen bir parça tadına vardığım, bazen kapağını bile açmadığım.
Hep elimin altında olduğunu bildiğim ama nadiren masaya koyduğum bir kavanoz reçel.
Oysa nasıl da uğraştım o reçelin kıvamını bulana kadar.
Çilek reçeli olabilirdi. Ya da ahududu, böğürtlen, incir ya da vişne reçeli.
Hatta turunç reçeli olabilirdi.
Kendi kendine tatlanan çok zorlu işlemlere gerek olmayan.
Ama benim hayatım patlıcan reçeli olmayı seçti.
İşlem üstüne işlem gerektiren. Ama sonrasında tadına doyum olmayan.
Belki de bundandır hayata bu kadar tutunuyor olmam.
Herşeye rağmen yaşamaktan keyif alıyor
olmam geçirdiğim her bir zorluğun sonucudur belki de.
Bir düş bulutunun koluna girip hayallerle dans ediyorken,
attığım her bir kahkahanın yankılanmasıyla donanıyor tüm gökyüzü.
Huzura boyadığım umudumun resmini neden bir çerçeveye sığdırayım ki.
Ya da rüzgarın melodisine ayak uyduran kumaşımı neden kırıştırayım eskimiş koltuklarda...
Ruhumun yerinde duramayan çocukluğunu, yaşarken karanlığa boğulan kimseye adamaya niyetim yok.
Zaman akıp giderken bizden müsaade almadan koşarcasına, yetmeye çalıştığımız herşey geçmiş olmuyor mu?
İşte tam da bu yüzden kendi döngümde odağımı değiştirmeye karar verdim.
Hakkını alamadığım hiç kimseye verecek bir zamanım yok artık benim.
Bana ait olan herşey benim. Fikrim, görüşüm, sözlerim...
Dışardan yapılan herhangi bir müdahale beni bunlardan uzaklaştırmıyor.
Kendimi kapattığım tüm duygulara el salladım arkalarından.
Yenilenmiş, büyümüş bir benle kaldığım yerden ama kaldığım noktadan değil, devam ediyorum.
Biraz daha benci olmaya karar verdim.
Çünkü ben, beni görüp sevmezsem, tanımazsam ve kabul etmezsem savrulup gitmekten kendimi geri çekme şansım yok.
Peki! Siz kendi dönüşümünüzü nezaman başlattınız?
Kendinize dönmeyi ne vakit başaracaksınız?
Birlikte hoşgeldin diyelim mi benliklerimize.
Zira oldukça uzak yoldan geldi,öyle değil mi?