Rüzgar yürüyordu saçlarının arasında gıdıklarcasına, dağılmıştı zaten ruhunun derinlikleri.
Saçları da dağılsa ne olacaktı ki!
Aklında sırasını bekleyen cevapsız sorular tıpkı bu rüzgar gibi savruluyordu aslında hayatının tutarsız dallarında.
Kuytuda gibiydi, karanlık yalıyordu hayal kırıklıkları ile bezenmiş umutlarının tam da en bakır noktalarını.
Tam anlamıyla bitişlerin son çizgisindeydi işte...
"Belki" diyordu, "belki ben eski ben değilim"...
Çok mu zaman geçmişti ki eskinin üzerinden?
Bir kaç yüz çizgisi vardı, tebessüm ederken daha da artıyorlardı ama gülmeyi seviyordu.
Sonbaharın güneşi batmak üzereydi ki içindeki çocuk kıpırdanmaya başladı.
Önce anlam veremedi.
"Yok artık" dedi kendi kendine.
Sadece tüm bunların yoksunluğunu yaşıyor ve özlüyordu o kadar.
Güldü kendi kendine ama neden kalbi böyle söylemiyordu.
Neden aklı durmadan ona doğru kanatlanıyordu.
Neden saklandığı yerden kafasını uzatmaya çalışıyordu o sevimli acı.
Peki neden durmadan neden diye sorguluyordu kendini?
Pervasızca düş kuruyordu.
Hiçbir şey yokmuş gibi hayatında ve hiç olmamış gibi.
Bıraksa kendini bir tarafı mutluluktan kendinden geçerken bir tarafı kırılacaktı.
Ama işte kendine hiç durmadan söylediği bu ama da neyin nesiydi?
"Aman sende" dedi kendi kendine "bal gibi aşıksın işte".
Gözleri, aklında taht kurmuş gözleri baktığı her yerdeydi.
Dudaklarının sahip olduğu o lezzetin hiçbir yere gitmeye niyeti yoktu.
Bir bakışı içinde sönmüş olan o volkanın patlamasına yetecek kuvvette,sonu olmayan okyanusta susuz bırakabilecek kadar derinde ve tıka basa doymuşcasına hazımsızlık çektirebilecek yorgunluktaki bu adam da nereden gelmişti böyle? Kayboluşunun içinde yeni bir varoluş muydu yoksa varlığında kaybolmaya mı gidiyordu?
Kızdı birden kendine sanki umrundaydı koştuğu bu yok oluş ya da kucak açtığı bu yeni varoluş "ne düşünüyorsun kızım" dedi.
"Baksana bir kez şu haline en son ne zaman birini düşündün hatta ve hatta birini düşünürken en son ne zaman dünyalar ayaklarının altındaymışçasına mutlu oldun".
Sonra onayladı kendini yine kendi kendine "Çoooook uzun zaman oldu be kızım çoook uzun zaman oldu".
Hangi baharatlarla tatlanmış olduğunun merakında yediğin lezzetli bir yemeğin yanında birkaç kez yudumladığın güzel bir şarabın keyfinde ve "yanımda sadece o olsun" diyebileceği bir adam öyle ki soluğu soluğunda,sesi kulağında,kalbi elinde delirmişçesine istiyordu bu adamı.Varlığıyla titrerken,dokunuşunu yaşamayı konuşurken,elleri kelepçeli tutsakcasına onda hapsolmayı,özgür olmanın aksine hemen kabullenebiliyordu düşlerinde,.Bu adam karalarla donanmış hayatının en allı pullu misafiriydi.Evet öyleydi misafirdi çünkü neyi tamamen istese küçük küçük kaybetmişti tükenene kadar.Ama bu aşkı tüketmek istemiyordu.O yüzden bu adamı dilemiyordu.Dilerse olmayacaktı ama olursa var olacaktı.
Sonra konuştu yine kendi kendiyle "Ol adam Sen bende ol.Kanamayan hiçbir yaram kalmayana dek ve onları iyileştirene dek ol.Benim ol,ben ol..."