Hepimiz birer “zaman yolcusuyuz” aslında…
Şimdiyi yaşarken, geleceğe de bir şeyler taşıyan...
Yaptığımız her iş, attığımız her adım,
Ağzımızdan çıkan her sözcük, şu ânımıza hayat verirken,
Gelecekteki dünyaya temel taşları aynı zamanda…
Sanki görünmez bir kapsülün içinde,
Hayatın ortasında yol alıyoruz,
Yürüyüp giderken ayak izleri bırakıyoruz zamanda,
Bıraktığımız izler başka başka…
Nasıl ki kimsenin parmak izi kimseye benzemiyor, başı kalabalık dünyamızda,
Birimizin bıraktığı iz de diğerine benzemiyor elbet…
Kimimiz “derin” basıyor hayata,
Kimimiz yüzeyden,
Hoş bir sadâ bırakanımız da var,
Kendi halinde yürüyüp gidenimiz de,
Kanlı sayfalar yazanlar da var,
Yeryüzünü çiçekle donatanlar da,
Yönetenler olduğu gibi, yönetilenler de,“Sadece ben” diyerek gezip,
Arkasını düşünmeden dünyayı bitire bitire giden de,
Varını yoğunu insanlık için, tüm canlılar için serenler,
“Güzellikler bırakayım” diye çırpınanlar da…
Hepimiz birer “zaman yolcusuyuz” aslında,
Zamanda bıraktığımız izler başka başka…
Görünüşlerimiz, hayatlarımız, tarzlarımız,
Sözlerimiz, düşüncelerimiz,
Zevklerimiz, renklerimiz, bakışlarımız başka…
Nefes aldığımız sürece,
Karınca misali bir şeyler taşıyoruz gelecekteki dünyaya,
Bilgilerimizi, deneyimlerimizi,
Hayattan çıkardığımız dersleri fısıldıyoruz bizden sonrakilere,
Bazen ağır aksak, bazen koşturarak,
Bir ömrü harcayarak geçiyoruz hayatın içinden, kendi zamanımızdan…
“Zaman Yolcusunun Düşleri” kitabından…