Anne olmak, hayata bir öykü yazmak gibi.
Ama bu öykü yalnızca kelimelerle değil,
duygularla, fedakârlıklarla ve kimi zaman gözyaşlarıyla yazılır.
Anne olmak, bir zamanlar kız çocuğu olan kendini yeniden tanımak,
geçmişin aynasında kendi anneni görmek demek.
O aynanın yansıması, bazen sıcak bir tebessüm, bazen de içimizi acıtan kırık dökük bir anıdır.
Ama o ayna kaçınılmazdır, çünkü bir anne olduğunda aslında kendi anneni de yeniden kabul etmen gerekir.
Anneni kabul edebilmek, onun eksiklerini, yanlışlarını ve kimi zaman canını yakan sözlerini affetmeyi gerektirir.
Bu, bir teslimiyet değil, özgürleşmenin kapısını aralamaktır.
Onu olduğu gibi görmek, hatalarıyla sevmek ve onun da bir zamanlar tıpkı senin gibi,
belki de kendini annelikte arayan bir kadın olduğunu anlamak…
İşte bu, en büyük kabul.
Anne olarak kabul görmek ise ayrı bir sınavdır.
Çocuğunun gözlerinde aradığın o küçük onay,
her gece başını yastığa koyduğunda vicdanına sorulan bir soruya dönüşür:
“Bugün iyi bir anne olabildim mi?”
Anneliğin tek bir doğrusu yok, ama o doğruyu kendi içinde bulabilmek en zoru.
Kimi zaman yorulursun, hata yaparsın, kendine kızarsın.
Ama vicdanın hürse, kalbinin içindeki o anne sıcaklığıyla barışıksan, doğru yoldasındır.
Anneliği içine sindirebilmek, kendinle barışmaktan geçer.
Çünkü annelik, yalnızca çocuğuna verdiğin bir unvan değil, kendine kazandırdığın yeni bir kimliktir.
Kendini bir anne olarak kabul edebildiğinde,
hem çocuğun hem de geçmişinle barışabilirsin.
O zaman vicdanın hür olur, aklın hür olur.
Ve bu iki hürlükle, anneliğin içinde dolaşırsın; kimi zaman bir bahçede çiçek koklayarak,
kimi zaman yağmurda koşarak, kimi zaman da çocukluğuna dönerek.
Anne olmak, kendini bulmak, kendini affetmek ve kendi anneni yeniden sevmek demektir.
Çünkü her anne, aslında bir kadının yeniden kendini yaratma yolculuğudur.
Ve bu yolculukta, vicdanın da aklın da özgür olmalı ki,
hem kendine hem çocuğuna huzurla sarılabilesin.
Nimet Ünal Mızraklı
@nisanrain