Reklam kod içeriği yüklenmemiş.
Nimet Ünal Mİzrakli
Köşe Yazarı
Nimet Ünal Mİzrakli
 

Yalnızlığa Mahkumiyet: Kendi Değerini Başkalarında Arayanlar

İnsan, varoluşunu anlamlandırma çabasında bazen en büyük hatasını yapar: Kendi değerini, başkalarının gözlerinde arar. O gözlerin birer ayna olduğunu zanneder; ne kadar parladığını, ne kadar sevildiğini, takdir edildiğini ancak başkalarının bakışlarında bulduğunda kendini var hisseder. Oysa bu arayış, en baştan yalnızlığa yazılmış bir kaderin izini sürmekten başka bir şey değildir. Kendi değerini başkalarının takdirinde bulanlar, bir balona bağlıymışçasına havada süzülürler. Balon, bir başkasıdır; o balonun şişirilmesi için başkalarının nefesine muhtaçtır. Her iltifat, her övgü bir nefes olur, balonu gökyüzüne daha da yaklaştırır. Ama ya o balon patlarsa? Ya o nefesler kesilirse? İşte o zaman, yere çakılan yalnızlık, en acı gerçeğini hatırlatır. Kendi ağırlığını, kendi varlığını hissedemeyen bir ruhun düştüğü boşluktur bu. Başkalarının onayına bel bağlayan insan, bir aynaya bakar durur. Ama bu aynanın özelliği vardır; yalnızca başkalarının biçimlendirdiği yansımayı gösterir. Kendi suretiyle değil, başkalarının gözünde yarattığı imgelerle doludur o ayna. İşte bu yüzden, o aynadan uzaklaştığında, kendi suretiyle karşılaşmak cesaret ister. Çünkü, başkalarının oluşturduğu sahte imajlar silindiğinde, geriye kimin kaldığını bilemez insan. Bu bilinmezlik, bir dipsiz kuyudur ve çoğu kişi, bu kuyuya bakmaktan kaçar. Gerçek değerini kendi içinde bulamayan bir insan, ruhunu sürekli başkalarına teslim eder. Bir gülümsemeye, bir övgüye, bir alkışa muhtaç yaşar. Ancak bu bağımlılık, görünmez bir prangadır. Başkalarının ilgisi, bir süreliğine sahte bir özgürlük hissi yaratır belki; ama sonunda, tekrar aynı boşluğa döner insan. Çünkü başkalarının verdiği değer, asla kendi içinde hissedilen gerçek değerin yerini tutamaz. Bu nedenle, her alkışın sonrasında daha büyük bir sessizlik, her övgünün ardından daha derin bir yalnızlık gelir. Kendi değerini keşfetmek, bir yolculuktur. Kimse, bir başkasının ellerine tutuşturulmuş bir haritayla kendi yolunu bulamaz. Kendi yollarını çizebilmek, hatalarını kabul etmek, yalnız kalabilmeyi öğrenmek gerekir. Kendi içindeki güçsüzlüğü, kırılganlığı görüp kabul edebildiğinde insan, işte o zaman yalnızlık bir mahkumiyetten, özgürlüğe dönüşür. Çünkü artık, dışarıdaki dünyanın sessizliği korkutmaz; kendi içindeki sesin yankısı, en güvenli sığınak olur. Kendi değerini başkaları sayesinde hatırlayanlar, her zaman birer “izleyici” olarak kalır. Kendi hayatlarının gerçek oyuncusu olamazlar. Başkalarının sahnelerinde rol aldıkça, kendi sahnelerinin perdesi arkasında bekleyen bir figüran gibi hissederler. Oysa hayat, herkesin başrolde olduğu tek kişilik bir oyun değil midir? Sahneyi doldurmak, alkışlardan değil, kendi sesini duyurmaktan geçer. Kendi içindeki değeri bulup çıkarabilenler, sahneyi doldurmak için kimsenin alkışına ihtiyaç duymaz. Belki de en büyük özgürlük, kimseye bağımlı olmadan kendini sevebilmektir. Başkalarının sevgisi ya da onayı, yalnızca birer eklemedir; ama ana yemek, insanın kendi kendine sunabildiğidir. Kendi ruhunu, kendi sevgisiyle besleyebilenler, gerçek anlamda tok olur. Dışarıdan gelecek her lokma, yalnızca tadını güzelleştirir. Ancak açlıktan kıvranan bir ruh, dışarıdan gelenlerle doymaya çalıştıkça, her seferinde biraz daha acıkır. Kendi değerini başkalarında arayanlar, suyu dışarıdan bekleyen susuz bitkilere benzer. Oysa, topraklarına kök salıp, kendi içlerinden su bulabilen bitkiler, en kurak zamanlarda bile çiçek açar. Unutmamak gerek; insanın değeri, dışarıdan gelmez, içeriden çıkar. Başkalarının ne söylediği, nasıl baktığı, alkışlayıp alkışlamadığı yalnızca bir yankıdır. Gerçek ses, insanın kendi içinden gelir ve o sesi duymak, kendini bulmak için atılan en önemli adımdır. Nimet Ünal Mıraklı @nisanrain
Ekleme Tarihi: 29 Eylül 2024 - Pazar

Yalnızlığa Mahkumiyet: Kendi Değerini Başkalarında Arayanlar

İnsan, varoluşunu anlamlandırma çabasında bazen en büyük hatasını yapar: Kendi değerini, başkalarının gözlerinde arar. O gözlerin birer ayna olduğunu zanneder; ne kadar parladığını, ne kadar sevildiğini, takdir edildiğini ancak başkalarının bakışlarında bulduğunda kendini var hisseder. Oysa bu arayış, en baştan yalnızlığa yazılmış bir kaderin izini sürmekten başka bir şey değildir. Kendi değerini başkalarının takdirinde bulanlar, bir balona bağlıymışçasına havada süzülürler. Balon, bir başkasıdır; o balonun şişirilmesi için başkalarının nefesine muhtaçtır. Her iltifat, her övgü bir nefes olur, balonu gökyüzüne daha da yaklaştırır. Ama ya o balon patlarsa? Ya o nefesler kesilirse? İşte o zaman, yere çakılan yalnızlık, en acı gerçeğini hatırlatır. Kendi ağırlığını, kendi varlığını hissedemeyen bir ruhun düştüğü boşluktur bu. Başkalarının onayına bel bağlayan insan, bir aynaya bakar durur. Ama bu aynanın özelliği vardır; yalnızca başkalarının biçimlendirdiği yansımayı gösterir. Kendi suretiyle değil, başkalarının gözünde yarattığı imgelerle doludur o ayna. İşte bu yüzden, o aynadan uzaklaştığında, kendi suretiyle karşılaşmak cesaret ister. Çünkü, başkalarının oluşturduğu sahte imajlar silindiğinde, geriye kimin kaldığını bilemez insan. Bu bilinmezlik, bir dipsiz kuyudur ve çoğu kişi, bu kuyuya bakmaktan kaçar. Gerçek değerini kendi içinde bulamayan bir insan, ruhunu sürekli başkalarına teslim eder. Bir gülümsemeye, bir övgüye, bir alkışa muhtaç yaşar. Ancak bu bağımlılık, görünmez bir prangadır. Başkalarının ilgisi, bir süreliğine sahte bir özgürlük hissi yaratır belki; ama sonunda, tekrar aynı boşluğa döner insan. Çünkü başkalarının verdiği değer, asla kendi içinde hissedilen gerçek değerin yerini tutamaz. Bu nedenle, her alkışın sonrasında daha büyük bir sessizlik, her övgünün ardından daha derin bir yalnızlık gelir. Kendi değerini keşfetmek, bir yolculuktur. Kimse, bir başkasının ellerine tutuşturulmuş bir haritayla kendi yolunu bulamaz. Kendi yollarını çizebilmek, hatalarını kabul etmek, yalnız kalabilmeyi öğrenmek gerekir. Kendi içindeki güçsüzlüğü, kırılganlığı görüp kabul edebildiğinde insan, işte o zaman yalnızlık bir mahkumiyetten, özgürlüğe dönüşür. Çünkü artık, dışarıdaki dünyanın sessizliği korkutmaz; kendi içindeki sesin yankısı, en güvenli sığınak olur. Kendi değerini başkaları sayesinde hatırlayanlar, her zaman birer “izleyici” olarak kalır. Kendi hayatlarının gerçek oyuncusu olamazlar. Başkalarının sahnelerinde rol aldıkça, kendi sahnelerinin perdesi arkasında bekleyen bir figüran gibi hissederler. Oysa hayat, herkesin başrolde olduğu tek kişilik bir oyun değil midir? Sahneyi doldurmak, alkışlardan değil, kendi sesini duyurmaktan geçer. Kendi içindeki değeri bulup çıkarabilenler, sahneyi doldurmak için kimsenin alkışına ihtiyaç duymaz. Belki de en büyük özgürlük, kimseye bağımlı olmadan kendini sevebilmektir. Başkalarının sevgisi ya da onayı, yalnızca birer eklemedir; ama ana yemek, insanın kendi kendine sunabildiğidir. Kendi ruhunu, kendi sevgisiyle besleyebilenler, gerçek anlamda tok olur. Dışarıdan gelecek her lokma, yalnızca tadını güzelleştirir. Ancak açlıktan kıvranan bir ruh, dışarıdan gelenlerle doymaya çalıştıkça, her seferinde biraz daha acıkır. Kendi değerini başkalarında arayanlar, suyu dışarıdan bekleyen susuz bitkilere benzer. Oysa, topraklarına kök salıp, kendi içlerinden su bulabilen bitkiler, en kurak zamanlarda bile çiçek açar. Unutmamak gerek; insanın değeri, dışarıdan gelmez, içeriden çıkar. Başkalarının ne söylediği, nasıl baktığı, alkışlayıp alkışlamadığı yalnızca bir yankıdır. Gerçek ses, insanın kendi içinden gelir ve o sesi duymak, kendini bulmak için atılan en önemli adımdır. Nimet Ünal Mıraklı @nisanrain

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (2)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rotayonhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Eto
(29.09.2024 22:53 - #2297)
Çok güzel anlatmışsın Sevgili Nimet ,kalemine sağlık.
Nimet Çok teşekkür ederim.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rotayonhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Eto
(29.09.2024 22:53 - #2298)
Çok güzel anlatmışsın Sevgili Nimet ,kalemine sağlık.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rotayonhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.