Söylenecek son sözü ilk söyleyelim.
“Bir insan yalnızca dürüst olduğu için aranıyorsa, her şey için çok geç olmuş demektir...
Kitabın sonundan söze girdik ama, Liyakat; içi boşaltılmış haline gelmiş.
Herkesin zor durumda kaldığında sığındığı bir durak haline gelmiş.
Liyakat, içinde birçok kavramı barındıran gelişmesi içinde devam eden bir devinim olan ilginç bir kavram.
Adalet, vicdan, kişişel gelişim,yetenek, yeterlilik, özgürlük, dürüstlük, yaratıcılık
birlikte olduğunda etkileşim işle liyakata dönüştüğü hissedilen bir canlı varlık gibi.
Liyakat, artık tek başına kullanılarak bir poh poh sözcüğü haline dönüşmüş durumda.
Etkilemek istediğiniz birisi varsa yapıştır gitsin,’’ Liyakatli’’
Yöneticinizi etkilemek mi istiyorsun? Yapıştır gitsin . ‘’ Liyakatli’’
Ahlaksız davranışlara bulunan eski fakat etkileyici kelime … ‘’Liyakatli’’
Liyakatli olmanın yeni bir tanımı var artık…
‘’ Ehil, sadakatli, işe yatkın, sorgulamayan, uygun gerekçeler üretebilen,
bir gruba dahil olabilen, koşulsuz kul, istekli biat edebilen vb gibi..
En iyisi anlatacaklarımızı bir hikaye ile anlatmak herhalde,
Derler ki;
Bir kasabada her gün hava kararınca, insanlar maymuncuklarını ve fenerlerini yanlarına alır, komşularının evlerini soymaya giderlermiş.
Fakat, gün doğarken geri döndükleri her seferinde kendi evlerini de soyulmuş durumda bulurlarmış.
Ama ülkede kimse kaybetmezmiş, çünkü herkes birbirinden çalarmış.
Bir gün, nasıl olmuşsa, dürüst bir adam ortaya çıkmış.
Geceleri, diğerleri gibi çantasını fenerini alıp hırsızlığa çıkmaktansa,
evinde kalıp çalışmayı tercih edermiş bu adam.
Hırsızlar da onun evinin önüne geldiklerinde içeride ışık yandığını görünce döner giderlermiş.
Fakat bu durum böyle bir süre devam edince, ahali ona kızmaya başlamış:
“Çalmadan yaşamak senin tercihin, ama başkalarını engellemeye hakkın yok” demişler.
Bunun üzerine dürüst adam, geceleri ışığını söndürüp dışarı çıkmaya başlamış.
Her gece, hırsızlık yapmadan orada burada dolaşır durur, sonunda yatmaya evine dönermiş. Fakat her döndüğünde evini soyulmuş bulurmuş.
Sonuçta bir haftadan daha az bir sürede, yiyecek içecek hiçbir şeyi kalmamış ve memleketini terk etmek zorunda kalmış.
Kasabada hırsızlıkta ustalaşıp giderek zenginleşenler kendileri için soygun yapmak üzere maaşlı hırsızlar tutmaya başlamışlar.
Zamanla, zengin fakir ayrımı çoğalmış.
Zenginler mallarını korumak için bekçiler tutmuşlar, hapishaneler kurmuşlar.
Kendi mallarının çalınmasını da yasa dışı ilan etmişler! Ancak yoksulların mallarını çalmak hala serbestmiş!
Bir süre geçtikten sonra, artık kimse soymaktan ve soyulmaktan söz etmez olmuş.
Çünkü, yoksulların çoğu ya açlıktan ölmüş ya da oraları terk edip gitmişler.
Zenginler ve maaşlı soyguncular ise ortada soyacakları kimse kalmadığından servetlerini yavaş yavaş yitirmeye başlamışlar.
Sonunda zenginler eski düzeni yeniden sağlamak için oraları ilk terk eden dürüst adamı başa getirmeye karar vermişler.
Sora sora nerede yaşadığını öğrenmişler. Evine gittiklerinde kapıda yazılı bir kağıt görmüşler.
Kağıtta şunlar yazıyormuş:
“Bir insan yalnızca dürüst olduğu için aranıyorsa, her şey için çok geç olmuş demektir...
Biliyor musunuz? Sadece dürüstlük bile liyakat oldu…
Geç kalmayın, esen kalın…
Saygılarımla