Bu kadar kötülük varken iyi kalabilmek bir marifet mi
yoksa iyi kalmayı başarabildiğimizde biz de mi kötüleşiyoruz?
Bu soruyu belki hepimiz zaman zaman kendimize soruyoruz.
Dünyanın acımasızlığı, etrafımızdaki haksızlıklar, vicdansızlıklar insanın içini karartıyor.
Bazen iyilikle ayakta kalmaya çalışırken, çevremizdeki kötülüklerin ağırlığı altında ezildiğimizi hissediyoruz.
Peki, bu durumda iyi kalabilmek gerçekten bir başarı mı?
Yoksa iyilik, bazen zayıflık mı demek?
Bir yanıyla iyi kalabilmek gerçekten bir marifet.
Dünyanın gidişatına bakıldığında, kolay olan kötülüğe kapılmak,
haksızlık karşısında susmak, başkalarının acılarına göz yummak.
İyi kalmak ise zor olan; empati kurmak, başkalarının acılarına dokunmak, haksızlığa ses çıkarmak…
Her şeye rağmen iyi kalmayı başarmak, insanın içsel gücünü gösterir.
Kendi içindeki ışığı söndürmemek, çevrendeki karanlığa teslim olmamak…
İşte bu, büyük bir cesaret ister.
Ama bir de işin başka bir boyutu var: Bu kadar kötülüğün içinde iyi kalmaya çalışırken, acaba biz de mi değişiyoruz?
Kimi zaman, başkalarına yardımcı olmaya çalışırken kendi sınırlarımızı zorlayıp yıprandığımızı fark ederiz.
Kötülüklere karşı savunmasız kalmak, bize güçsüz olduğumuzu hissettirebilir.
İyi kalmaya çalışırken, acımasız dünyaya karşı kendimizi koruyamaz hale gelirsek, biz de zamanla katılaşabilir miyiz?
Bu, çok ince bir çizgi aslında. Kötülüğe karşı direnmek ile kötülüğün içinde kaybolmak arasındaki fark…
İyi kalmak demek, her şeyi sineye çekmek demek değil.
İyi olmak, başkalarının kötülüklerine boyun eğmek demek de değil.
İyi kalabilmek, kendini de koruyarak, doğru olanı savunarak, gerektiğinde hayır diyebilmek demektir.
Kötülük karşısında sustuğumuzda, ya da sınırlarımızı çiğnettiğimizde, aslında iyi kalmış olmuyoruz.
Kendimize ihanet ediyoruz.
Bazen dünyadaki kötülükler bizi yorar, güçsüz hissettirir.
İyilik yapmaya çalışırken, kötü niyetli insanlarla karşılaştığımızda hayal kırıklığına uğrarız.
İşte o noktada durup düşünmek gerekir: İyi kalmaya çalışırken, sınırlarımızı ne kadar koruyabiliyoruz?
Kendimize ne kadar adil davranıyoruz?
İyi olmak, başkalarının kötülüklerini sineye çekmek değil, kendimize de hak ettiğimiz değeri vermek demektir.
Bu dünyada iyilik, belki de en büyük başkaldırıdır.
Çünkü kötülüğün en çok arzuladığı şey, herkesi kendi karanlığına çekmek, herkesi aynı acımasızlığa sürüklemektir.
Ama biz, o karanlığa teslim olmayıp kendi ışığımızı koruduğumuzda, aslında kötülüğe karşı en büyük zaferi kazanırız.
Evet, bu dünyada iyi kalabilmek bir marifettir.
Ama bu marifeti zayıflıkla karıştırmamalıyız.
İyi kalmak, kendimizi de koruyarak, sınırlarımızı bilerek, adil olmayı öğrenerek mümkündür.
Sonuç olarak, bu kadar kötülüğün içinde iyi kalabilmek bir seçimdir.
Ama bu seçim, bizi kötü yapmaz. Aksine, iyiliğin saf anlamını bulmamızı sağlar.
Çünkü gerçek iyilik, başkalarının kötülüğüne teslim olmadan, kendi doğrularımızı koruyabilmekle mümkündür.
İyi kalmak, kendini sevmek, kendine değer vermek ve çevrendeki dünyaya iyiliği yaymak demektir.
Bu dünyada iyilik, en büyük güçtür ve biz, iyi kaldıkça o gücü içinde taşıyanlardan oluruz.
Nimet Ünal Mızraklı
@nisanrain