Bazı insanlar hayat boyunca bir yere ait olmayı, kendini bir bütüne eklemeyi arzular.
Ama farkına varmazlar ki, gerçek aidiyet sadece dışarıda bir yerlerde bulunmaz.
Bir yere, bir insana ya da bir fikre ait hissetmenin özü, önce kendine ait olmaktan geçer.
Bir gün bir videoda dinlediğim şu cümle zihnime kazındı: “Gerçek aidiyet bizden asla kendimizi değiştirmemizi istemez.
Hatta kendimiz olmamızı talep eder.” O an düşündüm; kaç defa birilerine ait olmak uğruna kendimizi değiştirdik?
Kaç defa içimizdeki gerçek sesi bastırıp, başkalarının beklentileriyle şekil aldık?
Bu sözü düşündükçe bir metafor şekillendi zihnimde: Kendimize ait olmak, denizin altında gizli bir inciyi keşfetmeye benzer.
O inci orada hep vardır, ama onu bulmak için derinlere inmek, suyun karanlık ve soğuk katmanlarını aşmak gerekir.
O incinin üzerini yıllarca tortular kaplamış olabilir; başkalarının yargıları, korkularımız, kaybolduğumuz roller.
Ama o inci hâlâ oradadır, her zaman saf, her zaman kendine has.
Bir ağacın köklerini düşünelim. Gerçek aidiyet, bir ağacın köklerinin toprağa sarılması gibidir.
Ağaç, o toprakla birleşir, onunla beslenir. Ama asla başka bir şeye dönüşmez.
O ağaç her mevsim kendi yaprağını döker, kendi meyvesini verir.
Kökler sağlam oldukça, rüzgar ne kadar sert olursa olsun ağaç eğilir ama kırılmaz.
Aidiyet bir boyun eğme, bir kabullenme hali değildir.
Aksine, kendi özünü bulup o özü özgürce paylaşma cesaretidir.
Gerçek bir aidiyet duygusunda, bir yere ya da birine bağlanmak kendini kaybetmek değil, kendini bulmaktır.
Hepimiz bir şekilde ait hissetmek istiyoruz.
Belki bir insana, bir topluluğa, bir hayale…
Ama o aidiyet, bizden kendimizi bırakmamızı isterse, artık ait olduğumuz bir yer değil, kaybolduğumuz bir yer haline gelir.
Gerçek aidiyet ise tam tersine, bizi bulmamızı talep eder.
Bu yüzden, her sabah aynaya baktığınızda kendinize sorun: Bugün birilerine ait olmak için mi yaşıyorum,
yoksa kendime ait kalmak için mi?
Eğer cevabınız ikinciyse, zaten dünyaya ait en kıymetli yeri bulmuşsunuz demektir: kendinizi.
Unutmayın, kendiniz olmaktan vazgeçmek zorunda kalıyorsanız, ait olduğunuzu düşündüğünüz yer aslında size ait değildir.
Çünkü gerçek aidiyet, sizin özgürlüğünüzü ve özünüzü kutlar; onu bastırmaz.
Hayat, kendi köklerinizi salıp o köklerden gökyüzüne doğru filizlenme cesareti gösterebildiğiniz bir yolculuktur.
Ve o yolculukta kendinize ait kalmayı başarabilirseniz, en gerçek aidiyeti bulmuşsunuz demektir.
Nimet Ünal Mızraklı
@nisanrain