İnsanın çocuk zihnini bırakıp çocukluğunu yanına alıp yola öyle devam edebilmesi…
Artık o yüzü asık, korku ve huzursuzlukla yaşayan çocukla değil,
ondan güç almayı öğrendiği çocuğun elinden tutup kendini her haliyle sevip kendinden razı olması…
İşte hayatın içinde gerçek bir dönüşüm burada başlıyor.
Çünkü insan, o çocukla barışmadıkça kendiyle de barışamıyor.
Her şeyi yaparken bir adım geride duran, incinmekten korkan o çocuk aslında hiç bir yere gitmiyor.
Sessiz bir köşede bir gün fark edilmeyi bekliyor. O çocuğa dönüp bakmak cesaret ister.
Çünkü o gözlerin ardında yaralar, eksiklikler ve bitmeyen bir onaylanma ihtiyacı var.
Ama aynı zamanda hayal kuran, heyecanlanan, koşulsuz sevgiye inanan bir kalp de var.
İşte o kalptir bizi ileri taşıyacak olan.
Hayatın karmaşasında, o çocukla yüzleşmek yerine onu susturmaya çalıştık yıllarca.
Daha “yetişkin” görünmek için, daha güçlü olmak için…
Ama o çocuk sustukça, içimizdeki heyecan da sustu.
Yüzleşmekten korktuğumuz her şey, bizi daha da uzaklaştırdı kendimizden.
Peki ya şimdi?
O çocuğun elinden tutup “Gel, bu kez birlikte yürüyelim” demek ne kadar da özgürleştirici bir adım olurdu.
Korkularımızla, hatalarımızla, eksiklerimizle bizi biz yapan her şeyle bir bütün olabilmek…
Kendimizi olduğumuz gibi kabul etmek ve geçmişimizi düşman değil, bir rehber olarak yanımıza almak.
Bu yolculuk kolay değil, ama çok kıymetli.
İnsan, o çocuğun gözlerine baktığında, aslında tüm hayatın sırrını görebiliyor.
Sevgi, barış ve kabullenme…
Hepsi oracıkta. O çocuk artık bir yük değil, hayatın içinde yolumuzu aydınlatan bir ışık oluyor.
Ve belki de en güzeli, o çocuk bize hep şu cümleyi fısıldıyor: “Ne olursa olsun, buradayız.
Birlikte her şeyin üstesinden geliriz.”
Nimet Ünal Mızraklı