Reklam kod içeriği yüklenmemiş.
Nimet Ünal Mİzrakli
Köşe Yazarı
Nimet Ünal Mİzrakli
 

Sessizliğin Çığlığı

“Çok bağırdım, duyulmadı. Artık fısıldamam bile,” diyor Tomris Uyar. Bu söz, bir insanın içindeki derin kırılmayı, hayal kırıklığını ve sonunda gelen teslimiyeti o kadar güçlü anlatıyor ki, her bir kelime yüreğe işliyor. Kimi zaman hayatta en derin haykırışlarımız, en içten çağrılarımız boşlukta yankılanır. Sesimiz, kelimelerimiz, hislerimiz bir duvara çarpar ve geri dönmez. İşte o an gelir, insan konuşmayı bırakır. Çünkü biliyordur: Duyulmayacağını, anlaşılmayacağını… Bağırmak, insanın son çırpınışıdır aslında. İçimizde biriken tüm umut, öfke, sevgi ya da çaresizlik bir an için ses bulur. Bir çığlık atarız, sesimiz yankılansın ve bir yere ulaşsın diye. Ama yankı dönmezse ne olur? İşte o zaman sessizliği seçeriz. Çünkü bağırmanın bir sonuç getirmediğini görmek, bir insanın içindeki en güçlü çırpınışı da bitirir. Fısıldamak bile gereksiz gelir. Sessizlik, bir yenilgi gibi görünse de aslında çoğu zaman bir kabulleniştir. Haykırışlarımızın duyulmadığı yerde, fısıldamanın da bir anlamı yoktur. Belki de bu yüzden sessizlik en derin direniştir. Kelimelerin ulaşamadığı yerlere, sessizlik ulaşır. İnsan artık ne bağırır ne de fısıldar; sadece susar. Bu suskunluk, hem en büyük protesto hem de en güçlü ifadeye dönüşür. Tomris Uyar’ın bu sözleri, bir insanın iç dünyasındaki sessiz isyanı anlatır. Hepimiz hayatımızda bir kez de olsa bağırmışızdır; sevilmek, anlaşılmak ya da duyulmak için. Ama hayatın gerçeklerinden biri de şudur ki, herkes sizi duymak için kulak vermek istemez. İnsan, duyulmadığını anladığında, kendi içine döner. Sessizlik burada bir yenilgiden çok, bir yeniden doğuştur. Çünkü insan, dışarıdan beklediği yankıyı artık içinde bulur. Belki de fısıldamanın bile anlamsız hale geldiği yerde, en büyük anlamı sessizlik taşır. Bu, sadece susmak değil; aynı zamanda kabullenmek, içsel bir barışa varmak demektir. Herkesin bir gün bir Tomris Uyar anı olur. Bir noktada hepimiz, bağırmanın anlamsızlığını fark ederiz. İşte o an geldiğinde, sessizliğimizle barışmayı öğrenmek belki de en büyük özgürlük olacaktır. Ve belki de sessizliğin içinde bulacağımız şey, dışarıda aradığımız yankıdan çok daha anlamlıdır. Nimet Ünal Mızraklı @nisanrain
Ekleme Tarihi: 07 Ocak 2025 - Salı

Sessizliğin Çığlığı

“Çok bağırdım, duyulmadı. Artık fısıldamam bile,” diyor Tomris Uyar. Bu söz, bir insanın içindeki derin kırılmayı, hayal kırıklığını ve sonunda gelen teslimiyeti o kadar güçlü anlatıyor ki, her bir kelime yüreğe işliyor. Kimi zaman hayatta en derin haykırışlarımız, en içten çağrılarımız boşlukta yankılanır. Sesimiz, kelimelerimiz, hislerimiz bir duvara çarpar ve geri dönmez. İşte o an gelir, insan konuşmayı bırakır. Çünkü biliyordur: Duyulmayacağını, anlaşılmayacağını…

Bağırmak, insanın son çırpınışıdır aslında. İçimizde biriken tüm umut, öfke, sevgi ya da çaresizlik bir an için ses bulur. Bir çığlık atarız, sesimiz yankılansın ve bir yere ulaşsın diye. Ama yankı dönmezse ne olur? İşte o zaman sessizliği seçeriz. Çünkü bağırmanın bir sonuç getirmediğini görmek, bir insanın içindeki en güçlü çırpınışı da bitirir. Fısıldamak bile gereksiz gelir.

Sessizlik, bir yenilgi gibi görünse de aslında çoğu zaman bir kabulleniştir. Haykırışlarımızın duyulmadığı yerde, fısıldamanın da bir anlamı yoktur. Belki de bu yüzden sessizlik en derin direniştir. Kelimelerin ulaşamadığı yerlere, sessizlik ulaşır. İnsan artık ne bağırır ne de fısıldar; sadece susar. Bu suskunluk, hem en büyük protesto hem de en güçlü ifadeye dönüşür.

Tomris Uyar’ın bu sözleri, bir insanın iç dünyasındaki sessiz isyanı anlatır. Hepimiz hayatımızda bir kez de olsa bağırmışızdır; sevilmek, anlaşılmak ya da duyulmak için. Ama hayatın gerçeklerinden biri de şudur ki, herkes sizi duymak için kulak vermek istemez. İnsan, duyulmadığını anladığında, kendi içine döner. Sessizlik burada bir yenilgiden çok, bir yeniden doğuştur. Çünkü insan, dışarıdan beklediği yankıyı artık içinde bulur.

Belki de fısıldamanın bile anlamsız hale geldiği yerde, en büyük anlamı sessizlik taşır. Bu, sadece susmak değil; aynı zamanda kabullenmek, içsel bir barışa varmak demektir. Herkesin bir gün bir Tomris Uyar anı olur. Bir noktada hepimiz, bağırmanın anlamsızlığını fark ederiz. İşte o an geldiğinde, sessizliğimizle barışmayı öğrenmek belki de en büyük özgürlük olacaktır.

Ve belki de sessizliğin içinde bulacağımız şey, dışarıda aradığımız yankıdan çok daha anlamlıdır.
Nimet Ünal Mızraklı
@nisanrain

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rotayonhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.