Gözlerimi kapatıp, savaşın ortasında yankılanan sessiz çığlıkları duyuyorum.
Her biri, hayatının baharında solup giden bir çocuğun sesi.
O minik eller, daha oyun oynamanın neşesini tatmadan, ölümün soğuk yüzüyle tanıştı.
Savaş meydanlarında kaybolan masum gülüşler, yüreğime derin bir acı olarak kazındı.
Bir annenin kucağında son nefesini veren evladı, bir babanın son kez dokunmaya kıyamadığı oğlu ya da kızı.
Hepsinin hikayesi ayrı, acısı aynı. Küçücük bedenler, büyük hayalleri vardı.
Belki birisi doktor olup hayat kurtaracaktı, belki bir diğeri öğretmen olup geleceğe ışık tutacaktı.
Ama savaş, onların hayallerini kararttı, umutlarını söndürdü.
O çocuklar ki; gözlerinde sevgi, kalplerinde masumiyet taşıyan meleklerdi.
Şimdi, toprağın altında huzur arayan ruhları var.
Her birinin ardından dökülen gözyaşları, insanlığımızın kanayan yarası oldu.
Onların kaybı, bizlere savaşın gerçek yüzünü gösterdi; ölümsüz acı ve bitmeyen yas.
Barışın kıymetini bilmediğimiz her an, bir çocuğun daha umudu yitip gidiyor.
Savaşlar, sınırları değil, insanlığımızı yok ediyor.
Bir çocuk gülüşü kadar masum bir şeyin savaşla kirletilmesine izin vermemeliyiz.
Gelecek nesillerin barış içinde büyümesi için, bugünden adımlar atmalı, sevgi ve hoşgörüyü yüceltmeliyiz.
Savaşta ölen çocuklar, unutmayalım ki bizim çocuklarımızdı.
Her biri, barışa ve sevgiye adanmış bir dünya düşleyen minik yüreklerdi.
Onların anısını yaşatmak, barış için mücadele etmekle mümkündür.
Çünkü en büyük zafer, savaşları değil, kalplerdeki nefreti yenebilmektir.