İnsanoğlu, sabahları gözlerini açtığında, uyanmış olduğunu zanneder.
Oysa bu, yalnızca bedensel bir uyanıştır; ruhun derinliklerine dokunan gerçek uyanış bundan çok uzaktır.
Güne başlamak değil, kendine uyanmak bambaşka bir deneyimdir.
Hayatın, içinde saklı olan anlamlarını görebilmek için insanın önce kendi içsel zindanlarından çıkması gerekir.
Kendine uyanmak, zihnin en karanlık köşelerinde süregelen sessiz konuşmaları duymaya başlamak gibidir.
Bir an gelir, hayatın telaşı ve günlük rutinin boğuculuğu içinde kaybolduğunuzu fark edersiniz.
İçsel bir ses, hafifçe sizi dürter: “Gerçekten burada mısın?
Ya da sadece hayatın seni sürüklediği yolda mı yürüyorsun?”
İşte o an, sahte uyanıştan gerçek farkındalığa geçişin başlangıcıdır.
Bu uyanış, içimizdeki yankılanan sessizliği dinlemekle başlar.
Yavaşça gözlerimizi kapatır ve gerçek ‘ben’e bakarız.
Duygularımızın, korkularımızın, hayallerimizin ve özlemlerimizin şekillendirdiği o derin okyanusa dalarız.
Yüzeyde sadece bir yansıma vardır; oysa derinlerde, hiç görmediğimiz bir dünya saklıdır.
Zamanın ve mekanın ötesinde, varoluşun özüne doğru bir yolculuk başlar.
Kendimizi bir dağın zirvesine tırmanan bir yolcu gibi hissederiz.
Her adımda daha fazlasını görür, daha fazlasını hissederiz.
Gerçek uyanış, insanın kendi içinde taşıdığı sınırsız potansiyeli fark etmesidir.
Aynı zamanda zayıflıklarını, korkularını ve kusurlarını kabul etme cesaretini de içerir.
Bu, bir aynaya bakmak gibidir, ama bu aynanın yansıttığı şey sadece fiziksel görüntümüz değil; ruhumuzun çıplak halidir.
Ve bu görüntü, belki de ilk kez gördüğümüz bir hakikati ortaya çıkarır:
Biz sadece beden değiliz, sadece düşüncelerimiz değiliz, sadece topluma yansıttığımız maskeler değiliz.
Biz, tüm bu parçaların bir bütünüyüz, ve bu bütünü tanımak, gerçek uyanışın ilk adımıdır.
Dünyanın hızla dönen çarkları arasında, insanlar çoğu zaman yalnızca hayatta kalmaya odaklanır.
İş, para, başarı, sosyal ilişkiler arasında kendilerini kaybederler.
Oysa asıl mesele, bu karmaşanın içinde kendine dönüp bakabilmektir.
Çünkü kendine uyanan insan, etrafındaki dünyayı da yeni bir gözle görmeye başlar.
Her şey daha derin, daha anlamlı hale gelir.
En sıradan bir çiçek bile, bir kez gözlerimizi gerçekten açtığımızda, hayatın mucizesini fısıldar bize.
Aslında, insanoğlunun yaşadığı bu gerçek uyanış, yaşamın kendisi kadar karmaşık ama bir o kadar da basittir.
Kendine uyanmak, ruhun özüne dokunmak ve varoluşun anlamını keşfetmek, yaşam boyu süren bir yolculuktur.
Ne zaman başlayacağına ise sadece insanın kendi iradesi karar verebilir.
Gözlerinizi kapayın, sessizliği dinleyin, ve soruyu sorun: Gerçekten uyanık mısınız?
Nimet Ünal Mızraklı
@nisanrain