Yangınlar, ülkemizin yaz aylarında karşılaştığı en acı gerçeklerden biri oldu maalesef.
Özellikle turistlik bölgelerde, ormanlarımızın ve doğamızın alevlere teslim olduğu anlarda hepimizin yüreği yanıyor.
Şimdi de Kuşadası yanıyor ve bu yangınlar sadece ağaçları değil, aynı zamanda anılarımızı, hayallerimizi ve geleceğimizi de kül ediyor.
Kușadası, sadece denizi, kumsalı ve tarihî dokusuyla değil, aynı zamanda bizlere sunduğu huzur ve sakinlik ile bilinir.
Ancak, alevlerin yükseldiği her an, bu huzur yerini endişeye, çaresizliğe ve büyük bir kayba bırakıyor.
Her bir ağaç, her bir bitki, ormanın derinliklerinde yaşayan her bir canlı, bizlerin bir parçası.
Bu yangınlar, doğaya verdiği zararın ötesinde, insanlığımızı ve doğayla kurduğumuz bağı da test ediyor.
İtfaiye görevlilerinin, gönüllülerin ve bölge halkının yangınlarla mücadelesi, umut ışığını canlı tutuyor.
Birlikte el ele vererek, doğamızı koruma ve gelecek nesillere miras bırakma sorumluluğunu taşıyoruz.
Ancak, yangınlarla mücadelede sadece söndürme çabaları yetmez;
önleyici tedbirler almak, bilinçli olmak ve doğaya saygı duymak da en az yangın söndürmek kadar önemlidir.
Her yangın, bizlere doğanın ne kadar kırılgan olduğunu hatırlatıyor.
Kușadası'nda yükselen alevler, sadece fiziksel bir yıkımı değil, aynı zamanda ruhsal bir yara açıyor.
Bu yangınların ardından yeniden yeşermek, yeniden filizlenmek zorundayız.
Doğaya olan borcumuzu, ona sahip çıkarak ve gelecek nesillere yeşil bir dünya bırakarak ödeyebiliriz.
Kuşadası'nın alevler içindeki görüntüsü, hepimizin hafızasına kazınan bir acı olacaktır.
Ancak bu acı, bizlere doğamıza ve birbirimize daha sıkı sarılmamız gerektiğini hatırlatmalıdır.
Çünkü her yangın sonrası doğa yeniden doğar, bizler de umudu ve direnci kuşanarak yeni bir başlangıç yapabiliriz.
Nimet Ünal Mızraklı
@nisanrain