Anasayfa
Yazarlar
Nimet Ünal Mİzrakli
Yazı Detayı
Bu yazı 1585 kez okundu.
Yoksulluk
Yoksulluk, çoğu zaman yalnızca maddi bir eksiklik olarak tanımlanır. Fakat derinlemesine bakıldığında, yoksulluk bundan çok daha fazlasıdır: kişinin kendi sınırlarını görememesi, kendi potansiyelini keşfedememesi, içindeki yaratıcı gücü bastırarak bir köşeye çekilmesidir.
Okuduğum bir kitapta şöyle diyordu: “Yoksul olmak, kişinin hoşlanmadığı ve yapmayı seçmediği bir iş karşılığında kendi yaratıcılık hakkından vazgeçmesidir.” Bu cümle, yoksulluğun yalnızca ekonomik bir mesele olmadığını, ruhsal bir mesele de olduğunu fısıldar. Çünkü gerçek yoksulluk, insanın yaratma özgürlüğünü kaybettiği, kendi özünden uzaklaştığı noktada başlar.
Düşünün, kaç insan sevmediği bir işe gitmek için sabahın köründe kalkıyor? Kaç kişi, hayallerini erteleyerek, günlerini sırf hayatta kalabilmek için bir döngünün içinde geçiriyor? Bu, yalnızca yoksul insanların kaderi değil; yaratıcı özgürlüğünü unutan herkesin ortak hikayesi.
Yoksulluk, kişinin kendi sınırlarını çizemediği bir alandır. Başkalarının koyduğu sınırlar içinde sıkışmak ve o sınırları gerçek sanarak yaşamak… İşte asıl yoksulluk budur. Sevmediğimiz işleri yaparken, ruhumuzun bize fısıldadığı yaratma çağrısını sustururuz. Ve o ses sustukça, kendimizi unuturuz.
Fakat burada asıl soru şu: insan neden yaratma hakkından vazgeçer? Çünkü yaratmak cesaret ister. Bilinmeyene adım atmak, riske girmek, başarısız olmayı göze almak gerekir. Sevmediğimiz bir işte çalışmak ise güvenli görünür. Oysa bu güvenlik, yaratıcılığın en büyük düşmanıdır.
Yaratıcılık bir insanın kendini ifade edebilmesi, dünyada bir iz bırakabilmesi, kendi varlığını anlamlandırabilmesidir. Bir çocuk çamurdan kuleler yaparken, bir yazar kelimelerle dans ederken, bir aşçı bir yemeği sanat eserine dönüştürürken, aslında hep aynı şeyi yapar: yaratır. Bu yaratım, insanı insan yapan en temel haklardan biridir. Ve bu hakkı kaybetmek, insanı ruhsal bir yoksulluğa iter.
Bu yüzden, yoksulluğun çözümü yalnızca ekonomik sistemlerde değil, insanın kendine ve yaratma hakkına duyduğu inançta yatar. Yaratıcılık hakkını elinden bırakmamak, belki de insanın kendine verebileceği en büyük özgürlüktür.
Her sabah uyandığında kendine şu soruyu sor: Bugün, içimdeki yaratıcı güce ne kadar alan açıyorum?
Belki bir kelime, bir çizim, bir fikir… Bu küçük yaratım, seni ruhsal yoksulluktan özgürlüğe doğru bir adım daha yaklaştıracaktır. Çünkü gerçek zenginlik, insanın içindeki sınırların olmadığını fark ettiği yerde başlar.
Nimet Ünal Mızraklı
@nisanrain
Ekleme
Tarihi: 14 Ocak 2025 - Salı
Yoksulluk
Yoksulluk, çoğu zaman yalnızca maddi bir eksiklik olarak tanımlanır. Fakat derinlemesine bakıldığında, yoksulluk bundan çok daha fazlasıdır: kişinin kendi sınırlarını görememesi, kendi potansiyelini keşfedememesi, içindeki yaratıcı gücü bastırarak bir köşeye çekilmesidir.
Okuduğum bir kitapta şöyle diyordu: “Yoksul olmak, kişinin hoşlanmadığı ve yapmayı seçmediği bir iş karşılığında kendi yaratıcılık hakkından vazgeçmesidir.” Bu cümle, yoksulluğun yalnızca ekonomik bir mesele olmadığını, ruhsal bir mesele de olduğunu fısıldar. Çünkü gerçek yoksulluk, insanın yaratma özgürlüğünü kaybettiği, kendi özünden uzaklaştığı noktada başlar.
Düşünün, kaç insan sevmediği bir işe gitmek için sabahın köründe kalkıyor? Kaç kişi, hayallerini erteleyerek, günlerini sırf hayatta kalabilmek için bir döngünün içinde geçiriyor? Bu, yalnızca yoksul insanların kaderi değil; yaratıcı özgürlüğünü unutan herkesin ortak hikayesi.
Yoksulluk, kişinin kendi sınırlarını çizemediği bir alandır. Başkalarının koyduğu sınırlar içinde sıkışmak ve o sınırları gerçek sanarak yaşamak… İşte asıl yoksulluk budur. Sevmediğimiz işleri yaparken, ruhumuzun bize fısıldadığı yaratma çağrısını sustururuz. Ve o ses sustukça, kendimizi unuturuz.
Fakat burada asıl soru şu: insan neden yaratma hakkından vazgeçer? Çünkü yaratmak cesaret ister. Bilinmeyene adım atmak, riske girmek, başarısız olmayı göze almak gerekir. Sevmediğimiz bir işte çalışmak ise güvenli görünür. Oysa bu güvenlik, yaratıcılığın en büyük düşmanıdır.
Yaratıcılık bir insanın kendini ifade edebilmesi, dünyada bir iz bırakabilmesi, kendi varlığını anlamlandırabilmesidir. Bir çocuk çamurdan kuleler yaparken, bir yazar kelimelerle dans ederken, bir aşçı bir yemeği sanat eserine dönüştürürken, aslında hep aynı şeyi yapar: yaratır. Bu yaratım, insanı insan yapan en temel haklardan biridir. Ve bu hakkı kaybetmek, insanı ruhsal bir yoksulluğa iter.
Bu yüzden, yoksulluğun çözümü yalnızca ekonomik sistemlerde değil, insanın kendine ve yaratma hakkına duyduğu inançta yatar. Yaratıcılık hakkını elinden bırakmamak, belki de insanın kendine verebileceği en büyük özgürlüktür.
Her sabah uyandığında kendine şu soruyu sor: Bugün, içimdeki yaratıcı güce ne kadar alan açıyorum?
Belki bir kelime, bir çizim, bir fikir… Bu küçük yaratım, seni ruhsal yoksulluktan özgürlüğe doğru bir adım daha yaklaştıracaktır. Çünkü gerçek zenginlik, insanın içindeki sınırların olmadığını fark ettiği yerde başlar.
Nimet Ünal Mızraklı
@nisanrain
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.