Herkese keyifli haftalar diliyorum.
Bu hafta biraz toplumun bireye dayattığı başarısızlık korkusu üzerine konuşmak istiyorum.
Ana temele inecek olursak toplumu,
insanları doğrusu benim hakkımda ne düşünürler kaygısını çocuk yaklaşık 6-7 yaşlarında süperegonun gelişimi ile birlikte kazanır.
O saatten sonra insanların fikirleri önemlidir.
Bu yüzdendir ki çocukların 0-6 yaş aralığında yaratıcılık düzeyleri en zirvedir.
Buradan anlayacağımız odur ki kimin ne düşündüğünü umursamadan düşünmek yaratıcılık becerilerimizi besler.
Fakat bir insana veya topluma göre şekil almak fikirlerimizi sığ bir zeminde yuvarlar durur.
Çünkü insanlar bazen kendi yapamadıkları şeyleri dayatmakla bazen de
karşıdakinin başarı ve azmini çekememekten kaynaklı kötü bir yönlendiricilikle söze başlar.
Hem de cümlenin sonunda karşıdakinin umutları ve hırslarının sönmesini umursamadan..
Peki eğer ya biz karşıdaki isek ne yapmalı ?
Düzene boyun eğip yıllar önce edinilen olumsuz
deneyimlerini aktaran insanlarla boy mu ölçüşmeli
veyahut bariz bir biçimde bizim ayakkabılarımızı giymeden
ayağımıza nasıl vurduğunu anlayamayan insanlara mı dert anlatmalı?
Bence ikisi de kötü. Bu yüzden insan sadece kendi yoluna bakmalı.
Işığınızı söndürüp “zaten karanlıktaydın”
demelerine izin vermeyin.
Çünkü umut çalışma ve azim olduğu sürece ışık hep oradadır.
Başarısızlık ise bir işte nihai amaca ulaşamamak
değil o işe hiç başlayamamış olmaktır. (zannımca)
Sevgiyle ve umutla kalın.
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.
Nurdan Kıyar
Adana