Kalp, denizin dibindeki inciler gibidir...Gün yüzüne çıkmamış sözler ,kurulmamış cümleler, bağdaş kurmuş hayaller,
pamuk şekeri tadında gülümsemeler, luna parkında dönme dolaptaymışçasına heyecanlar ve sonsuz ünlemler...
Bazen de iliklerine kadar üşünülen titrek zamanlar, çölde kavurucu yangınlar, sert esen poyrazlar, kara kışa dönmüş buzlar, buzullar...
Aklın bile aklının ermediği,sırrın Sahibinde gizlendiği, tüm dünyanın içine gizlendiği cismi küçük kendi büyük tüm emojilerin toplandığı evdir aslında o nazlı kafes...
Bu nazlı kafesi ara ara yoklamak lazım, vatanından ayrı düşen sol yanımızın hasretlerini ,özlemlerini konuşturmak ,konuşmak lazım...Onu dinlemek,içimizde dillendirmek, dillendirdikçe de büsbütün dinlenmek lazım...
Gecenin evrilen saatlerinde özüne dönmek,tefekkür deryasına dalmak, iç alemi içselleştirmek, aldığın her nefese şükretmek ve yaşamın her şeye rağmen güzel olduğuna inanmak lazım...
Rengarenk duyguların sığınağı olan kalp gemisinde yol almak ,ırmaklar aşmak, denizlere ulaşmak ,denizlerle okyanuslara karışmak hatta okyanuslara liman atmak ve sonsuzluk mavisinin keyfine varmak lazım.
Ruhun açlığını doyurmak için sofralar açmak lazım. O sofralarda ne tatlılar ne yemişler ne aşlar ne meyveler vardır kim bilir ? Yeter ki kalbinin gıdası olan nimetlerin serzenişlerini duy ve gönül sofranı en genişinden açıver.
Yalnız geldiğin bu alemden yalnız gideceğin aleme revan olurken küçücük kalbinin sesine kulak vermek; seni, beni, bizi ebediyete kadar yalnız bırakmayacak olan özümüzle dost olmak ,onu hoş tutmak duruşumuz ,kimliğimiz olmalıdır vesselâm.
Öznur Türk Özöncel