Güzellik, insanlık tarihi boyunca anlam değiştiren, çağlara göre farklı şekillerde tanımlanan güçlü bir kavram olmuştur. Yaradılışla birlikte hayatımıza giren bu soyut değer, kimi zaman bir sanat eserinde, kimi zaman bir insanda, kimi zaman da doğanın kendisinde vücut bulmuştur. Ancak güzelliğin tanımı hiçbir zaman sabit kalmamış; toplumların değer yargılarına, modaya, zamana ve kültürel değişimlere göre evrilmiştir.
Tarihin ilk dönemlerinde, beyaz tenli ve kilolu olmak zenginliğin, dolayısıyla güzelliğin göstergesi sayılırken; günümüzde zayıf, fit ve belirli ölçülere sahip bedenler "ideal güzellik" olarak lanse ediliyor. Erkekler için de durum farklı değil. Bir zamanlar iri yapılı, uzun boylu erkekler yakışıklı bulunurken; artık kaslı, fit ve belirli kalıplara uyan bir fizik tercih ediliyor. Güzellik bir bakıma standardize edilmeye çalışılıyor.
Gençlik yılları çoğu zaman insanın fiziksel olarak en parlak dönemi kabul edilir. Ancak zaman akıp giderken, saçlar beyazlar, beden değişir, yıllar iz bırakır. Bir zamanlar hayranlıkla bakılan yüzler yaş alır. Bu doğaldır. Fakat modern çağda bu değişime karşı gösterilen direnç, güzellik algısının ne kadar yüzeysel hale geldiğini de gözler önüne seriyor.
Gelişen teknoloji ve sosyal medya etkisiyle, filtreli ve rötuşlu görüntüler gerçekliğin yerini almaya başladı. Kozmetik sektörünün büyümesi, estetik operasyonların artması ve medyanın dayattığı “ideal güzellik” algısı; kişilerin özgünlüğünü yitirmesine yol açtı. Her geçen gün birbirine benzeyen yüzlerin sayısı çoğalıyor. Bir burun estetiğiyle başlayan değişim, badem gözler, dolgun dudaklar ve gergin ciltlerle devam ediyor. Sonuç? Kimliksiz, ruhsuz ve tek tipleşmiş bedenler.
Ancak güzellik, yalnızca dış görünüşten ibaret değildir. Gerçek güzellik; iyi niyet, ahlâk, bilgi, karakter ve kalpten gelen bir ışıkla anlam kazanır. Ne kadar kusursuz bir yüze sahip olursanız olun, iç dünyanız karanlıksa bu dışarıya da yansır. Atalarımızın dediği gibi: “Yüz güzelliğine kırk günde doyulur, huy güzelliğine kırk yılda doyulmaz.”
İnsanları yüzlerine göre değil, yüreklerine göre değerlendirmek gerekir. Çünkü insan kimi severse, o onun için en güzel olanıdır. Efsaneleşen sevdaların kaynağı, sevgilinin dış görünüşü değil, sevenin gözünde güzelleşmesidir.
Unutulmamalı ki güzellik, kişiye göre değişen bir kavramdır. Toplumun dayattığı kalıplara sığdırılmaya çalışıldıkça, özgünlük kaybolur. Oysa esas olan, bakımlı ve temiz olmanın yanı sıra, sürekli kendini geliştirmek, içsel değerleri ön planda tutmaktır. Bilgi, ahlâk, karakter ve kalp temizliği; geçici güzellikten çok daha kıymetlidir.
Gerçek güzellik; aynada değil, insanın içindedir. Dış görünüş zamanla değişir ama kalpten gelen ışık, yıllar geçse de sönmez.