Hayat her zaman nazik davranmaz insana...
Zaman zaman acılarla, haksızlıklarla, travmalarla sınanırız.
Şiddet, taciz, ihanet ya da türlü başka zorluklar...
İnsan olmanın belki de en ağır yükleri. Ancak başımıza gelen her olayda,
kendimizi suçlayıp karalar bağlamak yerine, o yaşanmışlıktan bir ders çıkarmayı öğrenmeliyiz.
Kendimize şu soruları sormalıyız:
“Bu olay bana ne öğretmek istedi?”
“Hayatımda benzer bir durumla tekrar karşılaşmamak için neyi farklı yapmalıyım?”
İşte bu, acıdan anlam üretmenin ve ruhsal olgunluğun en önemli adımıdır. Çünkü yaşadığımız her olay, hayatın bize yolladığı bir mesajdır.
Ama sadece hayat değil, vücudumuz da bize mesajlar gönderir.
Günlük koşuşturmacada çoğu zaman onu ihmal eder, ihtiyaçlarını görmezden geliriz. Oysa vücudumuz,
bizi bir ömür taşıyacak olan en sadık yol arkadaşımızdır. Eğer ona kulak vermezsek,
bir gün o da bize hastalıklar aracılığıyla seslenmeye başlar.
Örneğin mide sorunları…
Belki de yaşadığınız olayları hazmedemediğinizi, bastırdığınız duyguların iç dünyanızı yorduğunu anlatıyordur.
Ya da boğaz rahatsızlıkları…
Tiroit, farenjit, bademcik gibi sorunlar çoğu zaman bastırılmış duyguların, söyleyemediklerimizin,
dile getiremediğimiz haklarımızın birer işaretidir. “Hayır” diyememek,
sesimizi kısan en derin korkulardan biridir. Ve vücudumuz usulca fısıldar:
“Kendini sev, kendine güven, hakkını savunmaktan korkma.”
Çünkü birçok rahatsızlık, aslında bilinçaltımızdan yükselen sessiz çığlıklardır.
Bu nedenle bir hastalıkla karşılaştığınızda, “Neden ben?” diye isyan etmek yerine, “Vücudum bana ne anlatmak istiyor?”
diye sormak, sizi iyileşmenin kapısına yaklaştıracaktır.
Unutmayın, bedeniniz sizinle konuşuyor. Ona kulak verin, onu anlayın, onu sevin.
Çünkü o, size hayatın en derin mesajlarını fısıldayan sadık bir dosttur.
Hayatınız ve bedeniniz daima size güzel mesajlar yollasın.
Sevgi ve sağlıkla kalın.
Sevgi ve saygılarımla,
Raziye Gökbudak